İçerisinden geçmekte olduğumuz Covid-19 süreci ile birlikte, giriş yaptığımız dönemin adı belli oldu; YENİ NORMAL (New Normal).
Dünya devletlerinin tanımlamada kullandıkları bu terim, özelikle sürecin paydaşı olan tüm alanlarda kabul ve karşılık görerek yoğun biçimde kullanılmaya başlandı.
Yeni Normal ile birlikte, okuma, dinleme ve yorumlarımız ışığında, kısa sürede hissedilebilir değişim yaşanacak başlıca alanları şu şekilde öngörmekteyiz; Kültür, politika, ekonomi, sağlık, eğitim ve iş yaşamı.
Spekülatör ve fütüristler başta olmak üzere, stratejik esaslı çalışmalar yürüten kişi ve kurumlar, geleceğin projeksiyonunda rol alabilmek adına, kendi doğruları doğrultusunda bilgi bombardımanına başladılar. Evden ve uzaktan çalışma sisteminin vazgeçilmez unsuru haline gelen webinar seminerler de bu bombardımanın en etkin silahı konumunda. Haliyle bu seminerler, gelecek adına konumunu belirlemek isteyen her kişi ve kurum tarafından yoğun ilgi görmekte.
Peki, Yeni Normal ne kadar yeni olacak?
Şunu açıkça belirtmek lazım ki, bu yazımızda daha çok sosyal ve toplumsal yönlerini ele alacağımız Yeni Normal, bize göre daha çok öze dönüşü işaret eder nitelikte.
2006 yılında kaleme aldığımız NORMALLEŞ-TİR-ME yazısını takip eden okuyucularımız şu vurgumuzu iyi hatırlayacaklardır; ‘Aslında yaşam biçimi ve kültürlerine çok ters olan unsurlar, insanoğluna, yoğun kullanılan araçlar ve teknolojiler sayesinde normalmiş gibi gösterilerek kabul ettirilmektedir.’ Bu tespitimizden 3 yıl sonra, 2009 krizi ile başlayıp içerisinde bulunduğumuz 2020 yılına kadar süren, NORMALLEŞ-TİR-ME döneminde, özellikle ulus devletlerin ortaya koyduğu kimlik problemi ve nesil dejenerasyonu sorunu ortak iki mesele olarak görünmekteydi. Ve devletler, sırf kimliklerini yitirmemek adına, kutsal tüm değerleri de içine alacak şekilde yoğun kampanya ve stratejik çalışmalarla ulus yapılarını muhafaza etmeye çalıştılar.(Nomalleştirilenlerin normalleşmesi mücadelesi). Ki son dönemde yükselen milliyetçiliği bu yönden de anlamak gerekir.
Görünen o ki, Yeni Normal (New Normal) ile birlikte bu süreç, yine benzer iki zıt kutbun kendi argümanlarıyla baskın çıkmak için mücadelesi şeklinde sürecek. Öyle ki, küreselleşme direksiyonunun başındakiler, dijitalleşme ve teknoloji araçları ile ulus devlet anlayışını ortadan kaldırmak için gaza basarken, ulus devletler de insan odaklı yaşam ve doğal dengeyi esas alarak, mümkün olduğunca kendi içerisine çekilip güvenli yol arayışlarını hızlandıracak.
Mevcut durumda, ulus devletlerin, evde kal endişesiyle, önde olduğu bir görüntü görülmektedir. Ancak, özellikle iş yaşamı eliyle, küreselcilerin giderek artan baskı ve güç denemelerinin diğer alanları da etkisi altına alacak bir seviyeye ulaşacağını düşünüyoruz. Devletlerin kendilerini, izolasyon ile birlikte azalan ve hatta kesilen devletlerarası ekonomik ve lojistik ilişkiler nedeniyle, ya kendi başının çaresine bakacak seviyede sistemler üreteceği ya da dijital ve teknolojik dönüşüm zorunluluğunu kabul ederek daha da sağlam zincirlerle köleliğe razı olacağı bir tercih masasında bulacağı döneme giriyoruz.
İnsanoğlunun temel ihtiyaçları esas alınacak biçimde yerel, özgün ve milli bir yol tercihi, devletimiz ve diğer devletler açısından şu manada çok önemlidir; Türklük, karakteri, hürriyet ve tevhid esaslı İslam’dan oluşan, töresi, tarihi ve medeniyeti ile tüm insanlık için kaynak teşkil eden bir referans noktasıdır. Bu referans noktasının kayması veya yok olması demek, insanlığın tarihi, coğrafi, medeni ve kültürel anlamda değişimi veya yok oluşu demektir.
İşte bu minvalde, yok olmamak üzere gerekli tüm üretimin ve arşivlemelerin doğru, güvenli ve sistematik biçimde hızlıca devreye alınması hayati önem taşımaktadır. Yerli tohum, yerli teknoloji ve milli güvenlik öne çıkan 3 ana unsurdur. Bereketli Hilal toprakları olan vatan toprağının, insanlığın açlığına çare olurken, gereken önem ve hassasiyet gösterildiğinde, üzerinde yaşayan bu kutlu milleti aç bırakacağı düşünülemez. Aynı şekilde sahip olduğu akılcı, çalışkan ve azimkar karakteri sayesinde dünyanın hemen hemen tüm stratejik ve kritik kurumlarında temsil edilen Türk Milleti için, teknoloji üretmek, üretimde hızlı tip dönüşümü sağlamanın ne kadar kolay ve yakın olduğu Covid 19 sürecinde tüm dünya devletlerinin takdir ettiği bir konudur. Ordu millet karakteri ise insanlık tarihinin Türklük ehliyetinde genel kabul gördüğü başlıca sınıftır.
Güncel gelişmeler ve mevcut durum, tarafsız gözler ve milli hassasiyetler ile, akılcı, gönülden ve vicdani biçimde okunduğunda, ortaya çıkacak nihai sonuç şudur ki; Kadim Devlet yapısı ve kutlu millet karakteri ile, dünyanın dört bir yanında boyu boylanmış soyu soylanmış Türkler, Ulus Devlet-Kürselleşme mücadelesinde, milletlerin sancaktarı, mazlumların ümidi ve amansızların en büyük düşmanıdır.
O halde yüksek sesle, bir kez daha;
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!