Devlet makamının, toplum yaşayışında %100 etkinliğini sorgulamak demokratikten ziyade otokratik yönetimin gerekliliğidir.
Devletin sosyal ve politik sahada sürekli varlığını sormak ve bunun üzerine eleştirel bir yaklaşım sergilemek, sosyal ve demokratik yönetim tarzının bir anlayışı olamaz.
Devlet mekanizması, ihtiyaç veya zorunluluk hali dışında direk aktör olarak sahaya giriş yapamaz, yapmamalıdır.
Millet olmanın ve ulus devlet karakterine sahip olmanın bir gereği de, sosyal yaşam düzeni ve birlikteliğinin tesisi ve sürdürülebilirliğidir.
Millet, böylesi kararlar alması gereken durumlarda, ortak düşünebilmeli ve sosyal yaşamın kendiliğinden düzene erişimini sağlayabilmelidir.
Devlet mekanizmasının enerjisi ve muktedirliğinin uygun zamanlarda, uygun dozda devreye girmesi hem hiyerarşik hem de kaynakların etkin kullanımı açısından önemli bir unsurdur.
Politik iktidar ve muhalefet anlayışımızı ise sistemler ve kaynaklar üzerine kurgulamak zaruri gözükmektedir. Milletin teveccühünü kazanmış hükümet kadroları, sahip oldukları kaynaklarla, inandıkları ve güvendikleri sistemleri bir araya getirerek bir yönetim tarzını temsil etmektedirler.
Buna karşılık, muhalefet cephesinin sadece sorgucu kimliğine bürünerek mevcut durumun olumsuzlukları üzerinden itham oluşturması yetersizliktir, eksikliktir.
Burada takınılması gereken tavır, iktidar kaynak, sistem ve organizasyonuna karşılık daha da üst seviyede kaynak, sistem ve organizasyonel yetenekle, aslında olması gerekeni millet nezdinde ortaya koymak ve bu şekilde halkın teveccühünü kazanmaya çalışmak olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, en iyi sistemler, kişiden bağımsız kendini zamana ve koşula göre revize edebilen, otomatik işleyişe sahip olanlardır.
Ve sistemler bir bütünden müteşekkildir.
İyi veya kötü diye, sistem içinden bir komponenti ayırırsanız işleyişin ahengi kaçar.
Yapılacak veya atılması gereken en önemli adım, sistemin veya sistemi oluşturan argümanların kendi ihtiyacını karşılar hale gelmesini ve olası bir arıza durumunda da kontrolün kumanda merkezinde kalmasını sağlamaktır.
Uzun süren tek taraflı yönetim anlayışının hakim olduğu süreçlere bakıldığında, ortaya çıkan çarpıcı gerçeklerden biri şudur; Muhalefet tarafında yok olan çokça rol sahibinin, kişisel veya kitlesel, öfke, kin, fesatlık odağında adreslerini şaşırarak, politik muhalefetten çıkarak devlete bizatihi kendisine veya işleyişine kafa tutan bir çizgiye kaymaları.
Türkiye gibi Kadim Devlet yapısı ve karakterine sahip ülkelerde, devlet bir referans noktasıdır ve yeri işleyişin başladığı noktadır.
Sistemin yöneleceği her adım bu referans noktası sistemi üzerinden kodlanır ve adreslenir.
Yani bu noktanın sabit tutulması hayati önem taşır.
Bu merkezin,kaydırılmaya teşebbüs edilmesi veya hareket ettirilmesi tüm işlemlerin hatalı ilerlemesine ve sonuç olarak istenilenin dışında bambaşka bir durumun doğmasına sebep olur.
Bu yüzdendir ki, kendine müdahaleye yeltenerek, belirsizliğe ve kontrolsüzlüğe itici her müdahaleye karşılık devletin otokontrol mekanizması devreye girer.
Kriz ve olağan dışı hallerde dikkat edilmesi gereken hassas bir diğer konu, kesinleşmemiş veya resmi hale gelmemiş, sahibi belli olmayan doküman ve bilgilerin, özellikle sosyal medyada geniş bir ağ yakalamış olanlar, dikkate alınmaması gerekliğidir.
Okuyan, okumayı seven bir toplum olmamız hasebiyle!, bugüne kadar tek bir cümle veya paragraf ile ifade ve anlam taşıyan , herhangi bir metin veya kitaba şahit olmamışızdır.(Kur’an-ı Kerim haricinde). Her okumaya değer metin, bütünsel olarak ele alındığında bir değer veya karar yargısı oluşturur.
Aslında hepimizin de vakıf olduğu üzere, hiçbir başarı veya sır, herkesin erişebildiği, ulaşabildiği ve görebildiği yerde sahibini beklemez.
Milletler, DEVLET çatısı altında kimlik bulur. Devletler ise VATAN sathı kapsamında yön tayin eder.
Türk Milleti ve Devleti olarak ileri atılmak istiyorsak, hepimiz, en büyük fedakarlıkları ortaya koyup, hep birlikte inisiyatif alacağız.
Hiç bilgi sahibi olmadığımız konularda bile, konuya dair platformlar oluşturup liyakat ehli kimselerin inisiyatifi ve yetkinliğine teslim edeceğiz.
Zaman, mekan ve durumu, sadece içerisinde yer aldığımız noktadan görmeye çalışırsak bunun belirleyicisi, etrafımızdaki duvarların yüksekliği olacaktır.
Oysaki bizlerin yapması gereken, görüş açımız için, sağlam temel üzerine inşa edilmiş bir yapının, yükseldikçe yukarı çıkan pencerelerine çıkmaktır.
Ki çıkabildiğimiz en üst noktadan, en geniş açıyla görmek istediklerimize dair geniş görüş açısı elde edebilelim ve tüm çevresel faktörlerden haberdar olalım.
Burada belirleyici olan en önemli adım, en uygun zemine sahip en sağlam yapıyı tercih etmektir.
Velhasıl; Hava ayaz ve kan kokusu kurtların burnunun ucunda.
Puslu havada leş peşine düşen çakallardan uzak durmak lazım.