Türk, ne beklenen ne de bekletendir !
Türk gerektiğinde, gerekli yerde, gerekli şekilde duruş gösterendir. Türk, Türkmen olup İlahi Adalet’i sahiplenen, menzilin uzaklığına bakmaksızın, istikamet doğrultusunda yürüyüşe geçendir.
Dede Korkut’un Yağız Yer ile Gök Otağ arasına sığdıramadığı, Hızır Ata’nın yolda yalnız bırakmadığıdır Türk.
Boynuna hiçbir nesnenin ya da hiçbir kimliğin tasmasını vurdurmayacak biçimde hürriyetine; bağlılıklarına ve aidiyetine toz kondurmayacak ölçüde töresine düşkündür Türk.
Kimlik bunalımının umutsuzluk ve ümitsizliği içerisinde, kim var ki demeksizin, kimse yoksa ben varım diyebilen bir karakterdir Türk.
Öylesine dar kalıplar içerisine sığdırılmaya çalışılıyoruz ki, gün ve gün kendimizden şüphe eder olduk, her yaşadığımız felakette. Tarihin hiçbir sahnesinde kahramansız kalmamış yüce bir milletin, kendine uzanacak bir el beklemesidir bugün gücümüze giden.
Oysa ki; güneşe at süren ataları ile Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi’ne sahip olan biz değil miyiz?
Ya da; insanlığın umudunu ve ümidini yitirip, zulme koşulsuz, şartsız boyun eğdiği Anadolu topraklarına, yürüyerek gelip, tek varlığı olan keçileri ile Türkmen mührünü, Devlet Ebed Müddet şiarıyla kazıyanlar kimdi acaba?
Öyle ya, Çanakkale’de tüm cihana karşı göğsünü siper edip, Sakarya’da kurşunu bittiği halde süngüsüyle mermiye koşanlar veya namusu bildiği çarşafa el uzatanlara tırpanla, kazma kürekle vatanı dar edenleri de mi hatırlamakta zorlanıyoruz?
Yoksa, sahip olduğu imanla, Bedrin Aslanları’ nın izcisi olmak yerine, Okçular tepesini boş bırakmamak, mağlup olmamayı yeterli mi görmek lazım bu zamanda?
Veya sırtında parkası, ayağında çarığı olmaksızın, Sarıkamış Allah-u Ekber Dağlarını aşarak Türk’ü Türk’e katma ülküsünün uzağında mı kalsak, tekrar aynı felaketleri yaşamamak için!
Aman evladım sen uzak dur beladan diyerek saçını kınaladığımız Ali’lerin film ve hikayelerinde göz yaşı akıtmaya devam etmeyi yeğleyenler olduğu doğrudur.
Ama GENÇ ARKADAŞ’ım sen kanma, aldanma;
Unutma ki alemde şer, Oğuz’da er tükenmez. Ve muhtaç olduğumuz tek şey damarımızdaki asil kanın aktığını hissetmektir. Her kim ki, sana bitmişlik ve tükenmişlik yüklemeye kalkıyorsa, al yakın ve uzak tarihi, yapıştır tam suratının ortasına. Unutma ki, bu topraklar mübarek ve milletimiz de dualıdır. Sana düşen sadece farkında olmak ve farklı kalmaktır. Sinme,ürkme ve korkma. Tarihin şuuru ile işlenmiş aklın, fıtratın üzere sahip olduğun yüreğin ve eşsiz vicdanın seni her zaman doğruya, güvene ve iyiliğe taşıyacaktır. Kendine güven ve bir kez daha haykır çağlara;
Sen doğmana bak güzel gün
Gözümü alan aydınlık.
Dağlar seninle heybetli
Ovalar seninle sonsuz.