Pandemi dönemi ile birlikte, internet ve dijital araçlar aracılığı ile gerçekleştirilen konferans, seminer ve yayınlar hepimizin hayatında yer edinmeye başladı. Biz de bu süreçte, özellikle uluslararası strateji kurum ve kuruluşlarının, küresel çapta gerçekleştirdikleri organizasyonları elimizden geldiğince takip etmeye çalıştık. Bu minvalde fiziksel mesafelerin arttığı ancak iletişim kolaylığı seviyesinin iyileşip, erişim sürelerinin kısaldığı günler yaşadık.
Dinleyici olarak katıldığımız; AB, UNESCO, BM ve benzeri stratejik öneme haiz organizasyonların sunuşlarında, içerik olarak birçok konu başlığının ortak oluşu oldukça dikkat çekiciydi. En çok da Küresel Isınma odağında, birçok konu ve konuk ağırlanarak, görüş ve ortak eylem planı paylaşıldığını gördük. Konu özelinde, 2035 ön değerlendirmeli 2051 nihai hedeflerin, faaliyet planları halinde devlet politikası haline getirilerek, ortak protokollerle mutabakat metinlerine dönüştürüldüğüne şahit olduk.
Bizler de, gerek yazılarımız gerekse raporlarımızla, buradan edindiğimiz bilgileri, ilgili taraflarla paylaşmaya çalıştık.
Bu paylaşımlarımız neticesinde, geri dönüşler ve incelemelerimizin sonuçlarına baktığımızda, insanlık adına öncelikli husus olarak, su kaynakları ve su yönetimi konusunun bir adım öne çıktığını söyleyebiliriz.
Hollanda’nın bugüne kadar su seviyesinin altında kalan yaşam ve tarım alanlarının başına problem olduğuna çok kez şahit olmuştuk. İşte bu ülkenin bile, yer altı su kaynaklarının korunması ve beslenmesi hususunda acil kodu ile odaklanmış su politikası çalışmasına giriştiğini görmek, bizim için büyük bir sürpriz oldu.
Daha önce yükselen su seviyesinin tahliyesi için temiz ve atık su rotalama çalışmalarını incelediğimiz Hollanda, aynı metodu bugün, azalan yer altı kaynaklarının beslenmesi için devreye almak istemektedir. Mümkün olan en uzun sürede suyun açık kaynaklara erişmesini ve toprak üstünde daha fazla kalmasını amaçlayan bu çalışma için doğal yöntemlere ilaveten teknolojik araçlar da devreye sokulmaktadır. Şehir içindeki kaldırım ve parklarda, yağış sonra elde edilen suyun, hedeflenen noktalara hedeflenen sürelerde erişimi için mevcut birçok yasa ve prosedür elden geçirilirken, yeni kanunlar da hazırlanmaktadır.
Elbette birçok ülkede benzer çalışmalar mevcuttur veyahut eş zamanlı olarak yapılmaktadır. Ancak bu hedef doğrultusunda oluşturulan organizasyon ve bu organizasyonun yönetimi adına, gördüğümüz kadarıyla, en ciddi yapılanmaya şu an için Hollanda sahip. Siyaset dışından, uzman kadroların adaylığı ile başlayan süreç, yönetimin oluşturulması esnasında politikanın sadece temsilci seviyesinde kaldığı bir organizasyon ile yönetilmektedir. Tamamen demokratik esaslarla gerçekleştirilen; atama, tayin gibi usullerin yer almadığı bu seçimlerde, çözüm önerileri ve hazır projelerin belirleyici unsurlar olduğu kesindir.
Öne çıkan bir diğer önemli husus ise, merkezi yönetim ve müdahale tarzından ise merkezi yönetim tarafından yerinde müdahale ile iş akışının sağlanmasıdır. Oluşturulan tek kaynaktan çevresel besleme yerine, kaynakların tamamı yerinde oluşturulup, ihtiyaç ölçeğinde çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Böylelikle ihtiyacın asıl sahibi olan toplumsal katılım ve sahiplenmenin de elde edildiği gözlemlenmektedir. Bu sayede ise, yetersizlik veya ihtiyaç fazlası nedeniyle oluşacak kayıpların, bu kayba bağlı toplumsal huzursuzluğun önüne geçilmektedir.
Ülkemizin, devletimiz öncülüğünde, bu konu özelinde başlattığı tüm çalışmaları takdirle karşılamakla birlikte, hızın arttırılması ve genelden ziyade yerelde nokta atışı hedefler ile yola devam edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Özellikle içerisinden geçtiğimiz yoğun yağışlı bugünlerde, elde edilen suyun, bu kaynaklarda etkin ve doğru şekilde kullanımı ile birlikte, kayıpların büyük ölçüde giderilebileceği ve hatta gelecek adına su kaynağı adına, bölgesinde avantaj sahibi bir ülke olabileceğimizi düşünmekteyiz.