Geleceğe dair, milli şuur ve bilince sahip olan, milletimizden umut ve ümidini yitirmeyen bir inanış ve bakış açısına sahip olduğumuz doğrudur. Bunun gerekçesi olarak da imani esaslarımızı ve insanlık tarihini gösterebiliriz. Türk Milleti’nin, medeniyetler kapsamında, başlangıçtan bugüne var oluş için oluşturduğu katma değer ve akış üzerindeki etkisi aşikârdır. Mensubu olarak bizlerin değil, tüm akademik ve pratik ehil kimselerin kabulü, yazma ve söylenceleri ile bu gerçeklik, birçok farklı kaynakla kayıt altına alınmıştır.
İnsani temel ihtiyaçlar başta olmak üzere, var oluşun tüm gereklilikleri adına, Anadolu coğrafyası merkezinde, coğrafyalar ötesinde bırakılan izler bu büyük varlığın göstergesidir.
Böylesine bir yaratılış fıtratı ve tarihi role sahip milletimizin, en zor imtihanları her zaman cahiliye ve cehalete karşı olmuştur. En ağır kayıplar ve en çetin mücadeleler ise iç cephede yaşanan mücadelelerde gerçekleşmiştir. Öyle ki, kahrolası dış güçler!, bu millete karşı her zaman, en güçlü silah olarak, teknoloji veya endüstriden ziyade, cahiliye artığı, cehalete boyun eğmiş cahilleri tercih etmiştir. Yaşanan veya yaşanmakta olan tüm dönüm noktalarına bakılacak olursa, bu iddia kendini ispat edecektir.
Millet aidiyetine gönülden bağlı, bu şuura sahip her kimse, evveliyattan sahip olduğu değerlerine sahip çıkıp, kendine has kıymetlerin geleceğe taşınmasını vazife bilmelidir. Akıl, gönül ve vicdan asli değerleri ile mazlum milletlerin de umudu ve ümidi olan Türk Milleti’nin, insanlığın adalet, refah dolu ve müreffeh yarınlara kavuşması adına hüviyetini yarınlara taşıması ise özel önem taşımaktadır.
Vatan toprakları üzerinde gözlemlediğimiz en belirgin cehalet göstergesi vahşiliktir. Aslında birçok medeniyetin ve medeni halin doğduğu Anadolu toprakları, vahşiliğin tezahür ede-bile-ceği son nokta olmalıdır. Ancak ne yazık ki, bugüne değin sürekli yaşanan kültür ve nüfus değişiklikleri nedeniyle, tortu mahiyetinde de olsa, bu kalıntılar, kimi zaman zor günler ve anlara neden olmaktadır.Özellikle kriz ve toplumsal infial anlarında hortlayan vahşilik, onarılamaz ya da tedavisi uzun zaman gerektiren yara ya da hastalıklara sebebiyet vermektedir.
Vahşiliği sebebini, coğrafi olarak yerkürenin doğu kısmında yer almak olarak yorumlamak hem işin kolayına kaçış hem de insanlık tarihini bilmezliktir. Medeniliğin, insan bilimi olarak karşılık bulmuş olduğu coğrafyanın bir parçası, hatta merkezi olduğumuz asla akıllardan çıkarılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, İlahi tecelli üzere, güneş her zaman doğudan doğmuştur ve sona değin de bu şekilde devam edecektir.
Yakın zaman içerisinde yaşanmışlıklarımıza baktığımızda, ne yazık ki vahşilik seviyesinin uygulama şiddeti, tekrarlanabilirliği, yayılma ve saha bulma oranının yükseliş içerisinde olduğu düşüncesindeyiz. Buna sebep en büyük etkeninin ise, tüm dünya ulusları gibi ülkemizin de içerisinde yer alıp mücadele ettiği kimlik bunalımı olduğunu düşünüyoruz. Bu minvalde, milleti millet yapan unsurların maruz kaldığı etkin ve yüksek seviyeli saldırı sonucu yaşanan kayıpların onarımı, tedavisi çok büyük önem taşımaktadır.
Unutulmamalıdır ki, kut ve töre bağlamında birçok medeniyetin doğuşuna sebep ve şahit olmuş, inancını her daim insani boyutlarda yaşamış, kadim bir millet yapısına sahibiz.
Son zamanlarda, vatan sathında, sıklıkla karşılaşmaya başladığımız; Ekmek için birbirine saldıran, aç kalacağı veya kişisel kazanımının düşeceği zannıyla imeceden ayrışan, devlet imkânları ile oluşturulan yardım organizasyonlarından faydalanmak için birbirinin hakkına giren, silahlı mücadelede, vücudundan kesilerek ayrıştırılmış insan uzuvları ile poz veren, kadınına sözlü ve fiziki şiddet uygulayan, kutsal devlet anlayışından uzaklaşarak kamu malı ve vicdanını zedeleyici söz ve eylemlerde bulunan, milli birlik ve beraberliğe kast eden sözlü, yazılı, toplum hareketlerine neden olan veya içerisinde bulunan ve bunlar gibi, medeni insan yaşamına yakışmayan birçok olaya tanık olmaktayız. Çöl yabanileri veya vahşi kabilelere özgü böylesi tercih ve eylemlerin Türk töresi, medeniyeti, tarihi ve yaşam biçiminde yeri olmadığı gibi İslam içeriği kapsamında da ağır ithamlara maruz kaldığı malumdur.
Her geçen gün yenileşen ve zorlaşan yaşam şartları ve mücadelelerinin içerisinde, birlik ve beraberlik, ayakta kalmak için zaruriyettir. Ayrışan, tekilleşen ve yalnızlaşanların bir lokmalık hali ortadadır. Bu yüzdendir ki, millet olma, millet hüviyetine sahip çıkma ve milletçe mücadele galibiyetin anahtar unsurudur.
Kendisi dışında herkese dönem dönem ayar vermeye kalkan aziz Türk Milletim, ya şimdi ya hiç ;
TİTRE VE KENDİNE DÖN !