Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol sen,
Mahşer günü dergâhına yakın ol sen,
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
Garib, fakir, yetimleri Resul sordu
O gece Mirac’a çıkıp Hakk cemalini gördü
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu
Gariblerin izini arayıp indim ben işte.
Akıllı isen, gariblerin gönlünü avla,
Mustafa gibi yurdunu gezip yetim ara,
Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir
Yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.
Hoca Ahmed Yesevi’nin hikmetleriyle Türkleşmiş bir vatan toprağını paylaşıyoruz milletçe. İnsana dair bu imani hakikatlerdir ki, cahiliyenin soldurduğu yüzleri aydınlatmış, taşlaştırdığı gönülleri yumuşatmıştır. Haksızlık, adaletsizlik ve zulmün ağırlığı altında ezilip küçülmüş insanlığın tekrar birlik ve beraberlikle kendisini bulma cesaretini sağlamıştır. Sevgi, hoşgörü, samimiyet ve inancın yıkılmaz denilen nice kale duvarını delik deşik ettiğini okuruz tarih kitaplarımızda. Acı, keder ve zorlukları paylaştığımızda neleri başardığımıza dair onlarca, yüzlerce destanımız vardır bizim. Öyle değil mi?
Aslolan göze nur gönülden gelir,
Sevgi muhabbette asuman erir
Ebedi sevgiyi bu toprak verir
Kudüs Arafat’ta Tur’da arama
Varlık ummanında göz ol da bak
Vahdet ateşinde benliğini yak
Ayağa kalkarsan hizmet için kalk
Zulmedenden olup zorda arama
Hacı Bektaşi Veli ‘ nin gönlü değil midir Anadolu insanın yüreğini ısıtan? İslam ehli Türkler olarak, Hakk tarafından yaratılan her alemin içinde sevgi, saygı ve hoşgörünün kapısını açık tuttuk. Canlar deyip, kendi yokluğunu düşünmeden, tüm varlığı ile sergilediği misafirperverliğin kaynağını bulanlar olmanın hoşluğunu taşıyanlar olduk. Açtığımız gönül sofralarına Halil İbrahim sofraları deyip, buyur ettik muhtaç ve düşkün olanı her zaman. Öyle değil mi?
Eksik olman ehillerden, kaça görün cahillerden,
Tanrı bizar bahillerden, bahil didar görür değil.
Kara taşa su koyarsan, elli yıl ıslatır isen,
Heman taş gine bayağı, hünerli taş olur değil.
Taştan çıkar türlü sular, ayağından biter neler,
Cahil gönlü taştan beter, cahil gelmez gelir değil.
Yunus olma cahillerden, ırak olma ehillerden,
Cahil ne var mümin ise, cahillikten kalır değil.
Aşık Yunus’un Taptuk Emre ile kendini buluşu sonrası saçılan divan ile anlamaya çalışmaz mıyız hala bizdeki bizi? Biz dışındaki her şeyin bize dair neler getirdiği, götürdüğü, beklediği ve nereye gittiğinin ışığına yakınlığıdır nasibimiz, bu coğrafyada yaşayanlar olarak. Sarıçiçeğin âlemi tanıması üzere yetişir çocuklarımız ve bana seni gerek seni diyerek düşerler yetişkin olduklarında aşka. İşte tüm bu hoşluklarla doludur Anadolu Türklüğü ’nün yüreği. Öyle değil mi?
Şüphe yok ki, millet ve devlet karakteri bu minval üzere şekillenmiş Kutlu Milet’im, her zaman inancım, ümidim ve umudumun yegâne başrol sahibi olmaya devam edecektir. Vazgeçişlerimizin sınırı hiçbir zaman şahsi fedakârlıklarımızdan öteye geçmeyecektir. Ve bu kapsamda, milletçe hep birlikte nicelerini aştığımız zorluklara bugünleri de ekleyeceğimizden şüphemiz yoktur.
Bugünlere dair hesap yapan ve tuzak kuranlar çoktur. Bu coğrafyaya dair hayalleri, hainlikleri ve hayal kırıklıkları olan çoktur. Dâhili ve harici milletimizin, devletimizin düşmanı çoktur. Ama iyi biliyoruz ki Allah, tuzakların en hayırlısını kurandır;
And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar, başlarına bir musibet gelince, biz şüphesiz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır. (Bakara Suresi 155-156-157)
İşte böyle…