Öz eleştiriden mahrumluk, tahammülsüzlük, sürekli kaygı ve zamana karşı yarış hali; maddeleşen insanın hüzünlü sonudur.
İnsanlık; akıl, gönül ve vicdan temel değerleri üzerinde infak, sabır ve sadakat kıymetleri ile maddi ve manevi ilişkilerini düzenleme yeteneğine sahiptir. Ne yazık ki, içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde, bu yetenek ve temel değerlerimiz göz ardı edilmektedir. Yerlerini, sonradan üretilmiş denklemlere, formüllere ve kalıptan çıkmış model insanlık amacı güden teknik, teknolojilere bırakmıştır.
Bireyselleşen yaşam modelinin, standart mankenler üzerinde çeşitli provalarla ürettiği insan, her şeye rağmen, sahip olduğu fıtrat gereği, toplum yaşayışını aramakta ve ihtiyacını hissetmektedir. Bu gereksinimin arayışa ittiği duygular, birlik ve beraberlik içerisinde yaşanan, paylaşım faaliyeti nihayetinde yaşanan mutluluk ve huzur duygularıdır. İlahi iman ve milli aidiyet duyguları da günümüz toplum yaşamında hepimizin gerekliliğini hissettiğimiz, birlik ve beraberlik için yeterli, kuvvetli, koruyucu çatıyı oluşturmaktadır.
Zamana karşı mücadele şeklinde programlanan insan yaşamı, teşbih olarak, çoğu zaman odunsu yaşam şekli olarak tanımlanır. Bu minvalde sonu odun olan ağacın yaşam döngüsü bile aslında hepimize gereğinden fazla işaret ve iz sunmaktadır.
Önce tohum olursunuz, üstünüze toprak atıp, sizi suya boğarlar ve sabretmenizi beklerler. Fidan haline gelince kollarınızı, dallarınızı budarlar, elin kolun fazla uzamasın derler. Gelişir, gürbüzleşirsiniz üzerinize zehirler yağdırıp aman böceklenme, kurtlanma derler. Nihayet meyve verirsiniz, bu sefer de bol olursa talan ederler, az olursa her yerinize çaput bağlayıp sizi maskara ederler. Ömür yolunun sonu ise bellidir. Paramparça olursunuz ve sizi ya ateşe kurban ederler, ya da sizi sizden çıkarıp bambaşka işler eylerler.
Sürekli tekrarına şahit olduğumuz benzeri misaller elbette çoktur. Bu örnekler, ilim ışığı sayesinde, hepimizin farklı karanlık noktalarını aydınlatmak üzere mevcuttur. Bakmak ve görmek arasındaki farkın karşılığı olan bu mevcudiyetin belirleyicisi de yine bizatihi insanoğlunun kendisidir.
İlim, hissettirdikleri ile benliklerimizde farklılık oluşturan önemli bir kazanımdır. Yunus Emre’nin; ‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendinizi bilmezsin, ya nice okumaktır’ dizeleri ile başlayan aktarımı, bu tarife kaynağından ulaşabilen biz Anadolu Türklüğü için çok değerli bir ayrıcalıktır. Kut ve Töre kavramlarının, mutluluk veren bilgiye dönüştüğü Kutadgu Bilig de Yusuf Has Hacib’ in insanlığa, ilmin kaynağını teşkil eden esasları sunduğu Türkçe bir rehber mahiyetindedir.
İlim elde etmenin iki yolu akıl ve nakildir. Ve yola düşen aklıyla, diz çöken nakille baş başa kalır. Burada âlimin öğüdüne kulak vermek, biz ve bizim gibi yola düşenler için önemlidir, kıymetlidir; Bizim işimiz hükümetle değil hikmetle olmalıdır.