‘Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp, yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaktır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedakârlık olan bu ehil gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan bekleyeceklerdir. Sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyecekler. Ve onların eseri olan yarınki Türkiye, şu temeller üzerinde kurulacak: Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemiyet için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedi olduğuna inanmış bir ruh. Yani Yunus’u, Mevlana’yı, Hacı Bayram ve Hacı Bektaşlar’ ı bize armağan eden ruh.’
Asırlık döngülerin, millet karakteri nezdinde önemli bir çıkarımı olan bu ifadeler, Nurettin TOPÇU’ nun kehaneti olmaktan öteye, kaynağını geçmişten alıp geleceğe ışık tutan bir tanımlamadır.
Millet yapısını, zaman karşısında ayakta tutan üç ana unsur; dili, kültürü ve inancıdır. Türk Milleti’ne yön gösterici mahiyette yol başçı olmuş isimlere bakıldığında, bu anahtar unsurlara yaptıkları vurgunun ortak ve sürekli oluşu dikkat çekmektedir.
Dil; inanç ve kültürün aktarımı hususunda, en etkin ve kritik araçtır. Sadeliği, anlaşılabilirliği ve etkileyiciliği sayesinde, bırakacağı izin derinliği ve müddetini belirler. Kendini muhafaza ederek, gereklilikler ölçüsünde zamana uyum göstermesi, kullanımı ve taşınabilirliği açısından önem arz etmektedir. Yazılı ve sözlü haliyle, rahat ve doğru kullanımı ile birlikte insanlığa direk anlaşılabilir hitabı, kabul edilebilirliği ve kullanım yaygınlığı açısından önemli unsurlardır. Bu bağlamda, özellikle Anadolu’da Eren vasfı ile konumlanmış, ilim ehli âlimlerin sözlerinin, edebi değer taşıyor ve halen araştırma söz konusu oluyor olması, taşıması gereken kıymetin ölçüsü olarak iyi örneklerdir.
Kültür; bir toplumun, insan odaklı doğru yaşayış şekli üzerine sahip olduğu değerler bütünüdür. Milletin sahip olduğu asli hüviyetin, yaşama yansıması olan bu ana unsur, tarihin oluşumu ve aktarımında kritik bir role sahiptir. Özellikle medeni yaşamın, insanlığa ulaşmasında başlangıç noktası olan Anadolu topraklarının, bu konuda sahip olduğu öncü ve üstün vasfın, milletler nezdinde ayrıştırıcı ve konumlandırıcı bir özellik olduğu gerçektir. İnsanlığın içerisinden geçtiği tüm kritik süreçlerde, devletlerin gözlerini bu topraklar üzerine çevirmesinin asli nedeni de budur.
İnanç; insanı diğer canlılardan farklılaştıran ve maddi unsurlar ile birlikte iki bileşenden biri olan manevi varlığın merkezidir. Bu merkezde oluşan güçlü, kararlı ve sürekli bir yapı, bireylerin dolayısıyla da toplumların, güçlü duruş kaynağı olacaktır. Özellikle birlik ve beraberliğin tesisi adına anahtar unsur olan inanç, zor zamanlarda önemli bir ihtiyaç ve insanlığın güç aldığı bir gerekliliktir.
Türk Düşüncesi isimli eserde, tamamıyla katıldığımız biçimde, bu üç ana öğe üzerine sahip olduğumuz değerler şu şekilde oturtulmuştur;
Millet, geçmiş ve gelecek arasında bir kültür ve ülkü toplumudur. Kültür bir kimlik ve şahsiyet demektir; fakat diğer kültürlere de açıktır. Kültür hep kendisi olarak kalmaya mecburdur. Aksi halde dağılır, yok olur gider.
Millet-Devlet-İslam, Türk’ün şuurunu meydana getiren üç olgudur. Milletsiz devlet, devletsiz din olmayacağı gibi, dinsiz bir millet ve devlet olamaz. Her üçünün de simgesi dildir. Din diline dönüşmeyen dilin, dile yansımayan dinin yaşanması mümkün değildir. Halide Edip Adıvar’ın deyimi ile; ‘ Bir milleti yok etmenin iki yolu vardır. Dinini ve dilini bozun; o milleti yok edersiniz.