Türk Milleti tarafından deyimleştirilmiş, Anadolu’ya özgü cümlelerdir; Ekmek Derdi, ekmek kavgası, bir somon ekmek için, ekmeğine bakmak...
Kimi zaman gerçek hesabın kendisi, kimi zaman da teselli kaynağıdır ekmek hesabı. Ve tabii anlatılmak istenen vurguların, en etkili ve kestirme yolu aynı zamanda.
Peki niye? Sadece buğday ve tahılın ata, ana yurdu olmak mı bunun sebebi? Yoksa kuruluş, yükseliş, çöküş ve kurtuluş dönemlerini gören söylemlerin evrensel bir ortak endeksi olması mı?
En şaşaalı zamanların şükür ve minnet duyulanı, en yokluğun tek elde kalanı efsanelerini dinleriz ekmeğe dair. Un, tuz ve su içeriği ile insan beyninin temel ihtiyaçlarına yanıt verirken, tek başına varlığı idame ettirme imkânı sunması bile başlı başına sebeptir, nimet olması için. Büyüklerimizin elleri hariç, başımızın üstüne öperek koyduğumuz kaç nesne bilirsiniz ki?
Unutmamız gereken, ama çoğu zaman farkında olmadan aştığımız bir konudur, asıl olanın kendi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak olduğu. Ve bunun içindir ki, çalışmamızın hesabı her zaman ekmek üzerinedir. Kendimize, bakmakla yükümlü olduğumuz ailemize, ekmeğimizi sağladığımızda en temel gıda ihtiyacını karşılamış olmanın rahatlığını hissederiz vicdanlarımızda.
Peki, son dönemde niye etrafımızda ekmek kavgası bu kadar çok karşılaştığımız ve zor olduğunu düşündüğümüz bir hale geldi sizce?
Çöp karıştıran kadınlar ve çocukların, ekmek bulduklarındaki mutluluğa hepimiz rastlar olduk. Hâlbuki bu durum yakın zamana kadar haber değeri taşıyacak seviyede nadir karşılaşılan bir vaka değil miydi? Veya doğruluğu ya da yanlışlığı hepimiz için göreceli olsa da, Allah rızası için bir ekmek parası diyenlerin sayısındaki artışın farkında mıyız? Çevrenizde ekmek parası kazansam yeter yaklaşımı ile iş arayanlar çoğaldı mı sizde de? Çeşitli sebeplerden kaynaklanan kriz anlarında, insanlarımızın fırın kuyruğuna girmesi garip değil mi hala? Ekonominin gidişatı üzerine spekülasyon üretenler yakın zamanda niye un ile bu girişime kalkıştılar?
İşte böylesi sorulara ilaveten, ihtiyaçlarımızı, her zamankinden daha dikkatli ve özel biçimde gözden geçirme vakti sanırım geldi. Evlerimizin bir köşesinde el yapımı kuru gıda ve konservelerimizle birlikte, temel ihtiyacımızı karşılayacak nitelikte ürünlerimizi sakladığımız kilerlerimizi hatırlasak fena olmaz gibi sanki. Ya da tekraren, paketli ve hazır ürün almak yerine, evde analarımızın, eşlerimizin veya kendimizin el mahareti ile ürettiği yoğurt, ekmek, tereyağı vb. sayesinde o sağlıklı lezzet günlerimize erişmek, muhtaç kalma tehlikemizi ortadan kaldırmaz mı?
İhtiyaçlarımızın, zaman düzleminde her geçen gün farklılık gösterdiği ortamda, kendimizi hatırlamamızın en güzel yolu, temel de neyi eksik hissettiğimiz veya hissedecek olduğumuzu düşünmektir. İşte bu düşünce minvalinde, empatiyi gerçek manada kullanacak olursak, hissiyatlarımızın, aklımıza, gerekliliklerin eyleme dönüşmesi için uygulayacağı baskı, harekete geçmemize yeterli olacaktır.
Bizim olduğumuz taraftan zamana bakacak olursak önemli olan, Sadi-i Şirazi’ nin de dediği gibi; Kendi ekmeğini yiyip oturmak, altın kemer bağlayıp bir kişinin karşısında ayakta durmaktan iyidir.