Küreselleşme çalışmalarının başladığı 2000’li yılların başlarında, farklı sahalarda (sanayi, toplum, endüstri, teknoloji, eğlence vb.) yükselen akım değerlerinin başında kişiselleştirme yer alıyordu. Kişiye özel argümanlar (tüketim malları, teknolojik ürünler vb.) öylesine tanıtımlar ile hayata dahil ediliyordu ki, toplumlar içeriğini tanıma veya anlama gayreti göstermeden, piyasaya sürülen birçok ürünü, sırf isimlerine veya şahıslarına özel olduğu gerekçesiyle yoğun bir şekilde temin edip kullanmaya başladılar.
Eş zamanlı olarak, normalizasyon prosesleri ile milletimiz nezdinde aşırılık olarak görülen birçok eylem, söylem veya hareket tarzı için kabulleniş eşiği alt seviyelere çekildi. Yeni onay seviyesi için kullanılan en etkili araç, görsel iletişim araçları olurken, emperyal üreticiler, propagandistleri aracılığı ile süreci etkin bir şekilde yönetti. Sürekli gerginlik ve tedirginlikle dış kabuğu sertleşen yapılar, çeşitli etkenlerle tavına getirilip, gerginlik ve sertlik homojenize şekilde bütüne yayıldı ve böylelikle şekillendirmeye daha hazır bir yapı elde edildi.
Normalize edilmiş ortamda oluşturulan kişisel hevesler, kaygılar, beklentiler ve hedefler peşine düşen toplum yapısının, özdeki çekirdek değerlerine etkimek adına, enjekte edilen her karışımın, temel yapıtaşı çeperlerinde hasara neden olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bununla birlikte, halen özü teşkil eden dizilimler ve nükleer yapı taşlarının korunuyor olması bütünleşik, homojenize duruşun gerektiği zaman ve ölçüde ortaya çıkışını sağlamıştır.
21. Yüzyıl’ın yaşamımıza kattığı en önemli konulardan biri de çeşitli tanımlamalarla toplum işleyişine katılan, çevrimsel döngüye sahip sistem yaklaşımlarıdır. Nesnelerin interneti, Akıllı şehircilik, Endüstri 4.0, Büyük Veri, Toplam Kalite, Mükemmellik ve daha niceleri önce iş alanlarımızda sonra sosyal çalışmalarda etkin biçimde hayatımızda yerlerini almıştır.
Bu noktada değer yargısı olanlar, tüm bu sistem ve süreç araçlarına şüpheci yaklaşmış, rolleri iyi okuyarak adaptasyon veya reddine dair inisiyatifini kullanmışlardır. Bu olması gereken akılcı yaklaşımdır. Ancak her şeyin aşırısında olduğu gibi şüpheciliğin aşırılığının da telafisi olmayacak kayıplara neden olacağı kesindir. Zamanın gereklilikleri ve getirdiklerini, değerlere doğru ve özgün biçimde dâhil etmiş olmak ve geleceği şimdiden anlayarak bu minvalde yerli ve milli üretimi ortaya koymak, var olan milletler ve devletler mücadelesinde uzun ömürlülüğün anahtar unsurlarından biridir.
Sahip olunan inanç ve aidiyet değer yargılarının, köklü değişimi veya terkini, gelişimci yenilik olarak adlandırmak ve geçmişin pişmanlığını ortaya koyup bu şekilde izaha kalkmak, kişinin kendi benliği ile olan kavgasında, kendini tatminden öteye geçemeyecek bir yaklaşım tarzıdır. Netice itibariyle, unutulmamalıdır ki, insanlığın sahip olmak zorunda olduğu ve sergilemekle yükümlü bulunduğu davranış şekilleri bellidir.
Yaşadığı coğrafya, kader ve imanı gereği millet olma unsuru karakteri olan Türk Milleti için, her şart ve koşul altında en önemli husus, birlik ve beraberliğin tesisi ve korunmasıdır. Millet olamamış kavimlerin ve kabilelerin, neye ne kadar sahip olsalar da, dünya düzeni içerisindeki konumları da, ömür süreleri de, var olma için gereklilikleri de aşikârdır.
Ulus devlet anlayışı, insani değerler manzumesinin genetik zincirlerini oluşturduğu millet yapısı, Türklük vasfı ve inancı olan İslam’ın gerekliliklerine duyduğu aidiyet yapısı ile tarihte üstlendiğimiz her vakanın gerçek sahibi olduğumuzu her zaman ortaya koymamız en doğrusudur.
Kâşif olamadığımız yerde kaptan, buluşçu olamadığımız yerde üreten veya tedarikçi olamadığımız halde pazar olmak asla bizler için yeterli değildir, olamaz. Kendi benliğimizde tatmin duygusunu elde etmek için, kâşif, buluşçu ve tedarikçi olmamız gerekmektedir. Tüm bunlar için ise okumamız, anlamamız, bilmemiz ve üretip temin eden olmamız.
Unutmayalım ki, bilgi hiçbir zaman tekil olarak anlam ifade etmez. Çevresel etkenlerle şekillenir, ehil kimselerce sunulur. Terimler de kullanıldıkları yerlere göre anlamlanırlar. Bizlerin bu bağlamda doğru bilgiyi iyi şekilde, doğru yerde anlamlandırmamız gerekir.
İçerisinde yer aldığımız yüzyılın ilk çeyreği şunu bizlere açıkça göstermiştir ki, ‘millilik’ unsuru, mahiyette göreceği ufak sarsıntıda kırılmalara yol açması bir yana, görüntüde olsa bile mozaikliği kabul etmez. Sağlanacak mermer bütünlüğü, görüntü ve mahiyet olarak aydınlık, sağlamlık ve uzun ömürlülük için yarınların zemini ve taşıyıcı duvarları olacaktır.
Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş Her ortamda"Türk Milletininin bir Mozaik gibidir "tanımlanmasına ensert şekilde tepki verirdi.