BREXIT VE BRIC“S”
21. Yüzyıl’da yaşadığımız önemli ve takipte kalınması gereken iki yöneliş; “BREXIT” ve “BRICS” tir.
Büyük Britanya’nın, doğruluğu veya yanlışlığını, kendi içerisinde de tartıştığı bir gündem olan Avrupa Birliği’nden çıkış süreci, her haliyle dünya ülkelerini etkileyen önemli bir gelişmedir. Gerek ticari, gerek devletlerarası ilişkiler bağlamında, öyle görünüyor ki, güneşin batmadığı ülke için gerçekten zor bir karar verilecek.
Milletler arası mücadele tarihimiz dâhilinde, İngilizler’ in asırlar boyu milletimize ve vatan topraklarımıza dair hedef, gaye ve mücadelesinin farkındalığıyla, bu dönemin doğuş, gelişim ve nihayeti süreciyle takip edilmesi önemlidir. Dünya dengesinin kendi merkezleri olduğu kibrine sahip Krallık ailesi ve sadık halkının, bu süreçte kaybettiklerini düşündükleri itibar, zaman ve yetkinliklere dair, diğer ülke devletlerinin rahat bir ortama sahip olmasını istemeyeceklerini düşünenlerdenim.
BREXIT sürecinin, uluslararası mecrada her gündeme girişinde, dünyanın farklı bölge ve ülkelerinde yaşanan aşırılıkların yaşanmasını da bu bağlamda rastlantı olarak görmediğimi beyan etmek isterim.
Daralan küresel ekonomik, ticari hacim gerçekliğinde, işbirliklerin, ticari ve ekonomik portföyün korunması liberal ve finansal açıdan elbette önemlidir. Çünkü bozulan stratejik iş birlikteliği sonucunda, mutlaka ki fırsat ortamları oluşabilir, oluşacaktır. Lakin dikkatli olunması gereken, bu süreçte hedef pazarın kendi eliyle oluşturup dayattığı strateji ve politikalar yerine, kendi çıkar ve hedeflerimizi esas alarak oluşturduğumuz “Milli Yol Haritaları” ile sürece yön verilmelidir.
Bu gelişmelerin yanında, dünyada uzun süre önce kurgulanıp, kısa süre önce lansmanı yapılan ve rüzgârını tüm dünya coğrafyasında hissettiğimiz BRIC“S” organizasyonudur. “Doğu Yüzyılı” kavramını da bu gelişme ile bağdaştırmamız doğru olur. Bu organizasyonun, büyük paydaş Çin Devleti’nin amiralliğinde, şu an için, yelkenler fora şeklinde, hızla yol aldığını görüyoruz. Özellikle kriz etkisinden kurtulup, yükselme yönelişine geçen Brezilya ve Rusya’nın pazar büyüklükleri ile dünyanın endüstriyel ve teknoloji yükünü sırtlanmaya başlayan Hindistan ve Çin’in kendi aralarında, ilişkilerini daha da geliştirdiklerini düşünürsek, bu organizasyonun yelkenlerinin rüzgârının pek de kısa süreli olmayacağını aşikârdır.
Paragrafımızın başında tırnak içine aldığımız“S” harfinin yeri, bu organizasyon için, stratejik açıdan çok önemlidir. Çünkü Güney Afrika’nın bulunduğu bölge ile alakalı, sadece dört tarafımızın denizlerle çevrili olması ile elde ettiklerimizi göz önüne alarak kıyaslama yapmaya kalksak bile, 3 tarafı “okyanus” ile çevrili “Güney Afrika”nın ehemmiyeti öne çıkmış olur. Bunun yanında Yemen, Bengal, Umman, Tayland Deniz ve Körfezleri’ne coğrafi hâkimiyeti ile bunu pekiştirmesi de sadece konumu itibariyle kritikliğini gözler önüne sermektedir. Bu kapının önemi, batıdan doğuya her alanda, deniz aşırı geçiş için çok yüksek seviyededir.
20.Yüzyılın sonlarında bölgeye resmi olarak giriş yapan devletimizin yanı sıra, 2011 yılı itibariyle Çin’de askeri üs kurmuş, İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD ise bölgede zaten asırlık niyetleri ile hep var olmuştur.
Özellikle Somali’de bulunan “Türk” varlığının etkinliği öyle seviyeye ulaşmıştır ki, ABD’nin 17 Şubat 2019 tarihli Walthauser raporunda Türkiye, bölgede dikkat edilmesi gereken ülke listesine dâhil edilmiştir. Kıtadaki mevcudiyetimizi gösteren bir sevindirici işaret de, yapılan yardımlarda “Türk Tipi” yardımlar tanımlamasının kullanılıyor olmasıdır. Ana hedefin, Çin’in Afrika Boynuzuna erişmesini engellemek olduğu küresel strateji de, Türkiye’nin rol sahibi olmasını engellemek için Sudan’da gerçekleştirilen devrimi de iyi okumak gerekiyor.
3 Ocak 1922’de Birinci Dünya Savaşı'nın bütün insanlığın düşüncesinde önemli izlenimler bıraktığını ve Afrikalıları savaş içinde yakından tanıdığını belirttikten sonra Mustafa Kemal Paşa şunları söyler: “Müstevliler ve onların mütecaviz orduları kendilerini hiç bir vakit tazyikten hali kalmadı. Fakat bu tazyik ne kadar kuvvetli olursa olsun bu büyük fikir hareketine karşı duramayacaklardır. İnsanlığa müteveccih fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün mahv ve nâbut edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendine yakışan bir haleti içtimaiyeye mazhar olacaktır.”