Mis gibi bir bahar sabahında uyandığımızda dünyanın bugüne kadar gelmiş, geçmiş en büyük Nisan 1 şakasıyla güne başlamaya ne dersiniz?
Evet, birisi çıksa ve dese koronavirüs diye bir şey yok. Bugüne kadar yapılanlar yaşadıklarınız ve yaşamınızı sorgulamak için yapıldı, “Niiisann biiir” dese. Yeniden eski düzenimize kavuşmak ne güzel olurdu değil mi?
Aslında koronavirüs bize kaybettirdiklerinin yanında, birçok şey de kazandırdı. Düşünün bu virüs yokken yoğun bir iş temposu içindeydik. Para kazanma hırsıyla ailemizi bile ikinci plana atmıştık. Çocuklarımızla sohbet etmeye, oyun oynamaya fırsat bulamıyorduk. Sürekli yoğun iş temposu içinde bir sabah oluyor, bir akşam oluyordu. Robot gibi olmuştuk. Çoğunlukla günlerimiz bitmek bilmeyen aynı işlerin tekrarıyla sürüp gidiyordu.
Ya şimdi? Bir kısmımız yarım gün mesaiye gidiyoruz, bazılarımız evden çalışıyoruz, kimimizde işsiz kaldık. Ne kadar sürede atlatırız bu virüsü bilemem. Ama süre uzadıkça ekonomik dengelerin değişeceği belli oldu. Kimi fakirler bu durumu fırsata çevirebilirse zenginleşebilir. Birçok zengin de batma noktasına gelebilir. Bu virüs, bize maddi değerlerin gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsle nasıl alt üst olabildiğini gösterdi.
Filmlerde robotların dünyaya hâkim oluşlarını seyreder, “bu kadarı da saçma” derdik. Virüs ortaya çıkınca makinalar çalışırken, insanlar hasta oldu. Dünyayı teknoloji yönetmeye başladı.
Daha birkaç hafta öncesine kadar, haftanın altı günü yoğun tempo çalışır, “hafta sonu dinlenmek benim de hakkım” der. Kışın alış veriş merkezlerini doldurur, yazın ise piknik yerlerine kaçardık. Aile büyükleri aradığında, “İşler çok yoğun, fırsat yok” derdik. Şimdi ise büyüklerimizi öyle özlüyoruz ki. Ama “taşıyıcı olurum” kaygısıyla büyüklerimizin yanlarına gitmeye korkuyoruz.
Ailenin ne kadar değerli olduğunu öğrettin sen, korona bize.
Akraba ilişkileri gittikçe zayıflamıştı. Yıllarca birbirini göremeyen akrabalar, birbirini hiç tanımayan kuzenler vardı. Umarım ki bu virüs, akraba ilişkilerinin ne kadar değerli olduğunu tekrar öğretecek bize.
Kendimizi sorgulamak ve kendimizle baş başa kalmak içinde bir fırsat bu korana. Görünmeyen minicik virüse karşı nasıl da aciz kalabildiğimizi, tüm yaşamımızın değişebildiğini gösterdi bize. Sokaklarda özgürce yürüyebilmenin, denize attığımız taşın suda yol açtığı halkalarını seyredebilmenin, mis gibi bahar havasını içimize çekebilmenin ne kadar değerli olduğunu fark ettik.
Vücudumuzdaki her organa şükrettik, sağlıklı çalıştıkları için. Bir nefes almanın nasıl da değerli olduğunu hissettik.
Dilerim korana Nisan 1 şakası gibi gelir ve geçer. Bizlere de, nesillerden nesillere anlatılacak bir hikâye olarak kalır.