Bugün 26 Haziran cumartesi üniversiteye ilk adımını atabilmek için birçok genç kardeşim ter döküyor. Onlara başarılar dilerim.
Eğitimde hiç de iyi bir noktada değiliz. Bu yıl pandemiyle birlikte eğitim kalitemiz daha da düştü.
Geçen yıl TYT’ de 2 milyon 295 bin 890 öğrenci sınava girdi. Bu öğrencilerin testlerdeki ortalama netleri şöyle; Türkçe 40 soruda 14, sosyal bilgiler 20 soruda 7.7, matematik 40 soruda 5.5, fen bilimleri 20 soruda 2.6. Bu sonuçlar çocuklarımızın eğitimde yetersizliklerini gösteren belgeler. Kısacası hepimizin karnesi.
Peki ama kim suçlu? Öğretmenler mi? Çocuklarımız mı? Eğitim sistemimiz mi?
Aslında suçlu hepimiziz. Bugün eğitime çok zarar veren iki önemli etmene değinmek istiyorum. Birincisi siyaset, ikincisi de bilinçsiz aile. Tabii sistem hatalarını da eleştirmeden geçemeyeceğim.
Ülkemizde birinci önceliğimiz olan siyaset, ne yazık ki her alanda kendini gösteriyor. Siyasetçiler ön plana çıkmak için algı operasyonları yapıyorlar. Gerçek dışı açıklamalar yapıyorlar. Fakat bu davranışları gençlerimizde büyük tahribata yol açıyor. Bu algı operasyonları sebebiyle ülkesine güvenmeyen, mutsuz, umutsuz gençlik yetişiyor. Bir kısmı, umudu farklı ülkelerde bulmak için yola dökülüyor. Gidenlerin çok büyük bir kısmı da, aradığını bulamayarak tekrar geri dönüyor. Gençlik, doğru yönlendirilemiyor ve umutları tüketiliyor.
İşte bu yüzden siyasetin eğitim kurumlarından acilen elini çekmesi lazım. Malesef iş başındaki yöneticiler de bu konuda çok yanlışlarlar yapıyor, iki açıklamayla konuyu geçiştiriyor. Oysa vatandaşın doğruyu öğrenmeye, bilmeye ihtiyacı var.
İlk algı operasyonu Suriyeli göçmenlerin akın akın Türkiye’ye gelip yerleşmeleriyle başladı. Bazı çevrelerce Suriyeli gençlerin üniversitelere sınavsız alındığı yayıldı. Ne yazık ki birçok vatandaşımız buna inandı. Ardından iki gün önce Katarlı gençlerin üstelik tıp fakültelerine sınavsız bir şekilde alınacağı medya kuruluşlarının bir kısmı tarafından yayıldı. Hangi mantık sınavsız, özellikle tıp fakültelerine girebileceğini kabul edebilir? Böyle bir şey mümkün mü? Oysa tüm yabancı uyruklu öğrenciler YÖS (Yabancı Uyruklu Öğrenci) sınavına giriyor ve burada aldıkları puana göre üniversitelerin ilgili bölümlerine kayıt yaptırabiliyorlar. Birde özel yeterlilik sınavları ve her üniversitenin kendi kontenjanları var. Hiç de kolay değil kısacası. Örnek vermek gerekirse, oğlum bir devlet üniversitesinden mekatronik mühendisi olarak mezun oldu. 80 öğrencinin eğitim gördüğü bu bölümde sadece 1 Yemen vatandaşı genç vardı. Yemenli bu genç, okuldan sınıf birincisi olarak mezun oldu. Ülkesinde girdiği sınavda da çok iyi sonuç alan çok başarılı bir öğrenciydi. Oğlum eğitim alırken bir tane bile sınavsız olarak eğitim gören yabancı öğreci yoktu ne fakültesinde ne diğer fakültelerde özetle.
Ama siyasetçiler algı operasyonları ile toplumu kandırıyorlar ne yazık ki. İki oy fazla alabilmek için gerçek dışı bilgiler veriyorlar topluma. Oysa bu yapılarlardan olumsuz etkilenen gençlere verilen bu zarar çok üzücü. En çok da bu algı operasyonuna inanan ailelerin çocukları zarar görüyor. Geleceğe dair inançlarını kaybediyor ve yıpranıyorlar. Bize düşen, bu tür algı operasyonlarına karşı dikkatli olmaktır. Ortaya atılan iddialara hemen refleks göstermeyip, mantık süzgecinden geçirmeliyiz ve konuyu araştırmalıyız.
Gelelim şimdi de ikinci önemli etmen olan aileye.
Ailelerin çok önemli bir bölümü ne yazık ki çocuklarının eğitimi konusunda yeterli bilince sahip değil. Aslında her ailenin amacı çocuğunu iyi yerlerde görmek. Fakat çoğu zaman büyük hatalar yapıyorlar.
Ülkemizde en iyi kalitede Fen ve Anadolu lisesi sayısı 250'dir. 2019 yılı resmi verilerine göre, ülkemizdeki 250 lise başarı puanına göre girdi bu listeye.
Buda demek oluyor ki, her şehirde sınavla girilebilecek lise sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.
Mesela Bursa’da 5 devlet lisesi iyi kalitede eğitim veriyor dersek, her lise 6 şubeden ve sınıf mevcudu 25 öğrenci ise toplam 5 okul, 750 başarılı öğrenci için kapılarını açıyor. Hadi daha fazla olsun üst sınırdan tutalım 1500 öğrenci Liseye Geçiş Sınavı ile iyi bir devlet okuluna giriyor. Diğer tüm çocuklar mahallelerindeki Anadolu liseleri veya diğer liselere kayıt oluyorlar.
Bu yıl Bursa’da 50 bine yakın çocuk hayalleri için ter döktü. Yani 50 bin öğrenciden sadece 1500’ü çabalarının karşılığını aldı diğerleri hüsranı yaşadı.
İyi de neden tüm çocuklar bu sınavlar için yıpratılıyor? Durumu olmadığı halde birçok aile kurs, özel ders, dersane masrafları ile maddi yük altına giriyor. Bugün bir araştırma yapsak ülkemizdeki birçok velinin LGS’nin ne olduğunu bilmediğini, neden çocuğunu bu sınava soktuğunu bilmediğini görürüz maalesef.
Tek bir söz duyarız iyi bir lisede okusun…
Eğitim sistemimizde geçmiş yıllarda üst üste birçok hatalar yapıldı. Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk ağır bir enkazı toplamak için çok ciddi gayretler gösteriyor. Geçtiğimiz yıllarda yapılan yanlışlar eğitimde kaliteyi yitirmemize yol açtı. Mesela Fen Liseleri ve Anadolu liseleri öğrencilerine verilen ek puanlar onların iyi bir üniversitede okumalarına destek oluyordu. Böylece birçok çocuk Anadolu veya Fen Liselerine girebilmek için büyük çaba harcıyordu. Yine MEB’in, TEOG’u kaldırmasının ardından 2013 yılında “düz lise” olarak bilinen 700 liseyi Anadolu, İmam hatip ve Meslek lisesine dönüştürdü. Kısacası tüm liseler Anadolu Liseleri oldu. Böylece Anadolu Liseleri eski önemini yitirdi.
Her yıl sınava giren çocukların bir kısmı popüler liseleri, bir kısmı özel okulları tercih ederken kalan yüzde 85’lik kısmı adrese dayalı okullarda eğitime devam ediyor.
İşte sistem hataları eğitimde istemediğimiz noktalara kadar düşmemize yol açtı.
Sadece lise düzeyinde değil, üniversite bölüm tercihleri ve geleceğe hazırlanma konularında da çok büyük yanlışlar yapılıyor.
Yine üniversite sınavına giren gençlerimizin önemli bir kısmı, bu sınava girerken ne hedeflediğini bilmiyor. Çok önemli bir kısmı gelecekte ne yapmak istediği ile ilgili fikir sahibi değil. Aydınlık yarınlar için daha bilinçli bir topluma ihtiyacımız var. Bugün yaşadığımız tüm sorunlarda hepimizin bir payı var. Karşımızdakini suçlayarak kaçamayız. Gün gelir bu eksiklikler büyür ve çözülemez bir hal alır.
O halde yazımızı bitirelim.
Ama şu cümleyi de unutmayalım:
"Bilinçlenmeliyiz, bilinçlendirmeliyiz, değiştirmeliyiz, geliştirmeliyiz."