Başlığa bakıp beni bir cani olarak görmeyin lütfen.
Elbette Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası almamalı.
Lakin Özgecan’lara kıyan canilerin de bu dünyada yaşamaya hakları olmamalı.
Minicik yavrulara hunharca saldıran, onları vahşice öldüren, nice kadını, kızı katleden sapık ruhlu katiller için ölümden başka ceza azdır.
Hatta bana kalsa ölüm cezasını bile az buluyorum o canilere.
***
Bugün 8 Mart.Özellikle son yıllarda Tüm Dünyada, Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başladı.
Önce “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedir? Neden ortaya çıkmıştır?” bunu bir hatırlayalım.
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde dokuma işçileri, daha iyi çalışma koşulları talebiyle bir tekstil fabrikasında greve başladılar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangın sonucunda çoğu kadın 129 işçi feci biçimde can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı ve bu acı olayın yıl dönümü anısına her yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başladı.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün kutlanmasındaki en büyük amaç, kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının artırılmasına katkı sağlamaktı.
Türkiye'de de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova'nın girişimi ile kutlandı. Fakat bu tarihten sonra, uzun yıllar kutlamalara izin verilmedi.
1975 yılı "Birleşmiş Milletler Kadın Yılı" ilan edildi. Türkiye’de aynı yıl "Kadın Yılı Kongresi" yapıldı.
12 Eylül darbesinden sonra askerî cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle hiçbir kutlama yapılmasına izin verilmedi.
1984'ten itibaren de her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam edildi. Bu arada eskiden sadece sosyalist kesimin sahiplendiği 8 Mart, son yıllarda hemen hemen dünyanın her yerinde adeta resmi bayram gibi devlet yetkilileri ve kurumları tarafından da kutlanır oldu. Şirketler de reklam ve pazarlama faaliyetleri ile kutlamalara katılmaya başladılar.
1980’li yıllardan bu yana dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın hakları hareketi güç kazanıyor. Kadın hakları konusunda toplumsal bilinç hızla artmaktadır.1990 yılından itibaren uluslararası mevzuat gözden geçirilerek kadın/erkek eşitliği sağlanması yolunda önemli adımlar atılmıştır.
1998 yılında “Ailenin Korunması Kanunu” ile aile içi şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara şikâyet bildiriminde bulunma hakkı verilmiş. Mağdur tarafın korunmasına karşı tedbirlere uyulmadığı takdirde cezalar hükme bağlanmıştır.
15 Haziran 2003 tarihinde TBMM tarafından Türk Ceza Kanunu’nda yer alan değişiklik ile “Töre Cinayeti” olarak bilinen suçlarda yapılan ceza indirimi kaldırılmıştır.
22 Mayıs 2004 tarihinde “Kanun önünde eşitlik” maddesindeki düzenleme ile “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmü getirilmiştir.
1990 yılında şiddete maruz kalan kadınlar için Kadın Konukevleri açılmaya, başladı.1993 yılında İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı. Yine aynı yıl Kadın Girişimciliğini artırmak için Kadınlara özel düşük faizli kredi uygulaması başladı.1994 yılında şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik destek verme amaçlı Bilgi Başvuru Bankası kuruldu.1995 yılında Mor Çatı Sığınağı Vakfı ilk kadın sığınağını açtı. 2000 yılında Kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi hazırlandı. Kadınların iş yaşamında birçok haklara sahip olabilmesi için süt izni, kısa zamanlı çalışma, kreş destekleri gibi birçok destekler sağlandı.
***
Peki, eskiye göre çok sayıda yasal düzenleme yapıldığı halde, son zamanlarda neden bu kadar çok kadın cinayetine şahit oluyoruz?Kadına sağlanan haklar arttıkça, kadın cinayetleri neden artıyor?
Neden son yıllarda birbirinden acımasız, birbirinden iğrenç kadın ve çocuk cinayetlerine şahit oluyoruz.
Benim fikrim, Türk Ceza Kanunu’ndaki cezaların caydırıcı olmaktan uzak olması.
Bu cinayetlerin önlenmesi için katillerin, “Nasılsa en fazla birkaç yıl yatar çıkarım” diyememesi gerekiyor.
Kanunlarımızda konulan maddeler ile Özgecan gibi iğrenç emeller için katledilmiş genç kızlarımız, masum bebeklerimiz, doksan yaşındaki teyzelerimizin katilleri yaptıklarının karşılığını en ağır şekilde bulmalıdır.
Yapılacak düzenlemeler ile halkımızın gönlüne su serpilmelidir.
Yazmaktan okumaktan iğrendiğimiz haberlerin tekrar etmemesi için idam cezası bu tür suçlar için geri gelmelidir. Bu tür suça eğilimli olanlar, böyle bir şey yaptıklarında darağacını boylayacaklarını bilmelidir.
Gelelim biz kadınlara.
Şimdi de iğneyi kendimize batıralım.
Bize en büyük düşman ne yazık ki yine biziz. Çünkü bu canileri yetiştirende çoğunlukla anneler. Özellikle erkek çocuğu olan anneler daha bir dikkatli olmalıdır.
Yıllarca nesilden nesile devam eden erkek çocuğu yetiştirme modelinden acilen vazgeçmeliyiz.
21. Yüzyıla geldiğimiz şu günlerde halen ne yazık ki kız ve erkek çocukları arasında ayrımcılık yapan annelerimiz var. Bazı annelerin gözünde erkek evlatları nedense daha bir değerli. Erkek evlatlar her tür imtiyaza sahipler.
Oysa hata yapıyoruz.
Her istediği yapılan, istediğine istediği anda sahip olan bu çocuklar büyüyüp evlendiklerinde eşini de kendine ait bir eşya gibi görüyorlar.
Birde çocuklarında psikolojik sorunları göremeyen ya da görmek istemeyen annelerimiz var.
Oysa sorunları görmezden gelip, evlenince geçer bakışıyla faciaya davetiye çıkartıyor.
Şiddet haberlerinin en aza indiği günlere kavuşabilmek dileğiyle.
Her şeye rağmen, 8 Mart Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun.