Dün, Türkçülük günüydü.
Bir dizi hamaset kokan nutuk dinledik siyasetçilerden.
Sosyal medyada da, kopyala yapıştır mesajlardan doluydu.
Ancak Türklüğe sahip çıkmak için önce samimi olmak gerekiyor.
En önce de, güzel dilimize sahip çıkmalıyız.
Oysa dilimize bile sahip çıkamıyoruz.
Öyle ki kafanızı çevirip baktığınızda Türkçe iş yeri adı bile göremiyoruz.
Sanki yabancı bir ülkede yaşıyor gibiyiz.
Nedense büyük çoğunluğumuz iş yerimize İngilizce isim vermeye zorunlu hissediyor
Ne acı.
Sadece son yıllarda değil maalesef eskiden beridir dilimize bir türlü sahip çıkamadık.
Kocaman imparatorluk kurduk, dilimizde ‘Arapça ve Farsça’ hâkim oldu.
İmparatorluğun son yıllarında da ‘Fransızca’ hâkim oldu.
İmparatorluk yıkıldı.
Atatürk, Türkçe’nin yabancı dillerin hâkimiyetinden çıkması için çok doğru adımlar attı.
Ama nafile.
Biz yine başa döndük.
Çünkü şimdi de dilimizde ‘İnglizce’ hâkim…
Türk Dil Kurumu yıllarca hata üstüne hata yaptı.
Dili sadeleştirme adıyla bir sürü uydurma kelime ürettiler.
Alın size birkaç örnek.
‘Hostes’ yerine; ‘gök konutsal avrat’,
‘Otomobil’ yerine; ‘az oturgaçlı götürgeç’,
‘Otobüs’ yerine; ‘Çok oturgaçlı götürgeç’,
‘Lokanta’ yerine; ‘Otlangaç’…
Haliyle bu kelimelerden hiç hoşlanmadık.
Çünkü hiç biri kulağımıza güzel gelmedi.
Bu yüzden de hiç birini kullanmadık.
Sadece kelimeleri bozmadık, dilimizin yapısını da bozmaya başladık.
geçenlerde yazmıştım.
Şimdilerde plaza Türkçesi denilen dilimizin gramer yapısına hiç uymayan bir dil konuşulyor ve virüs gibi yayılılıyor bu akım.
Sonuç ne peki?
Ne olacak?
Bugün;
Dedenin konuştuğunu torunu hiç anlamıyor, babanın konuştuğunu da çocuğu çok zor anlıyor.
Geldiğimiz nokta doğru değil.
Bu şekilde devam edersek; çok yakında önce Türkçe yabancı dil olacak, sonra da Türkler yabancı olacak
Söylemedi demeyin…