550 günü anlattı bugün Erkan Aydın.
Bursa’nın fethini anlatan Panorama 1326’nın gölgesinde.
Osmanlı’nın doğuşunu resmeden tabloların arasında…
Geçmişin ruhuyla, bugünün Osmangazi’sini anlattı.
Ben de salondaydım.
Kürsüden açılışları, kreşleri, halk lokantalarını, genç kafeleri sıraladı.
Hepsi önemli.
Ama benim için asıl önemliler başka... Çünkü bu şehrin önünde iki ödev var.
Biri yerin altından geliyor.
Biri tarihin içinden.
Deprem gerçeği
Bursa fay hattı üzerinde.
Ne dün, ne yarın… Her an.
Unutursak bedelini enkaz altında öderiz.
İşte Erkan Aydın; Çiftehavuzlar’da kentsel dönüşüme başladı.
Soğanlı’ya, Sırameşeler’e deprem istasyonları kurdu.
Toplanma alanlarını 439’a çıkardı.
Bunlar önemli adımlar. Tebriği hak ediyor.
Ama yetmez.
Çünkü Bursa’da ihmale gelmeyecek tek konu varsa, o da depremdir.
Elbette bu yükü deOsmangazi tek başına sırtlayamaz.
Bütün belediyeler, bakanlık, kurumlar aynı masaya oturmak zorunda.
Deprem şakaya gelmez, ihmali affetmez.
Şehrin ruhu
Deprem kadar hayati bir ödev daha var: Tarihi yaşatmak.
Yakın zamanda eşimle birlikte Bursa’dan çıktık yola.
Mersin, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Adıyaman…
Sokaklarında yürüdüm.
Tarihi yaşadım.
Gastronomiye dokundum.
Turizmi hissettim.
Gaziantep’te konaklar otele dönmüş.
Urfa’da hanlar restoran olmuş.
Mardin’de taş evler nefes alıyor.
Ve insanlar akın akın gidiyor.
İstanbul’dan, İzmir’den, Bursa’dan…
O sokaklarda Bodrum gecelerini aratmayan bir kalabalık var.
Lokantalar tıka basa dolu.
Otellerde yer yok.
Rezervasyonsuzsanız; aç kalırsınız, açıkta kalırsınız.
İşte Erkan Aydın’ın Panorama’dan başlattığı turizm aksı bu yüzden önemli.
Ama bu da tek başına yetmez.
Bursa’da tarihi konakları da bir an önce ayağa kaldırmak lazım.
O konaklar otele döndü mü…
Bir de kaplıca suyunu verdiniz mi…
Bugün günübirlik gelen turistin; üç gün, beş gün, bir hafta kalması işten bile değil.
Bir yanda; döner ve pideli köfte, İnegöl köfte, cantık …
Diğer yanda; kestane şekeri, tahinli pide, süt helvası, Kemalpaşa tatlısı,
Yanında şeftali, siyah inciri, deveci armutu, zeytini, zentinyağı….
Gastronomi desen var.
Tarih desen var.
Üstelik İstanbul’a bu kadar yakınken, İzmir’e bu kadar yakınken…
Bursa’nın, cazibe merkezi olması için her şey var.
Geriye ne kaldı?
Valilik, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Büyükşehir, Osmangazi, Yıldırım, BTSO, iş insanları…
Taşın altına ellerini koymak kaldı.
Çünkü bu iş siyaset üstü bir iş.
Şehri ayağa kaldıracak bir iş.
Velhasıl, bu yükü de sadece Osmangazi'ye yüklemek doğru olmaz..
Ya Direnç, Ya Çöküş
550 günün sonunda Osmangazi’de çok iş yapılmış.
Ama ben o toplantıdan şu iki cümleyle çıktım:
Depreme direnç… Tarihe nefes…
Bursa’nın başka çaresi yok.
















