Bursa 23-25 Eylül’de Gastronomi Festivali’ne hazırlanıyor.
Birkaç gün önce bu festivalin tanıtım toplantısı yapıldı.
Toplantıda konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursa’nın gastronomi kültürünü ortaya çıkarmak ve turizmin canlanmasına katkıda bulunmak amacıyla 23-25 Eylül tarihlerinde zengin bir içerikle Gastronomi Festivali’ni hayata geçireceklerini söyledi.
Malum son yıllarda gastronomi turizmine gösterilen ilgi her geçen gün artıyor.
Şehirler bu pastadan daha çok pay alabilmek için birbirleriyle yarışıyor.
Bu konuda başı Gaziantep, Şanlıurfa, Adana ve son yıllarda Konya çekerken Bursa yerinde sayıyordu.
İşte bu kötü gidişi çok iy igören Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, sorunu çözmek için ciddi bir çalışma başlattı.
Alinur Aktaş, plansız sanayileşmeye ve buna bağlı gelişen çarpık yapılaşmaya adeta savaş açtı… Diğer yandan da, Bursa turizmini yeniden ayağa kaldırmak için çalışıyor.
Bu işi de rast gele değil planlı yapıyor.
Zira önce çalışmaların planlı yürümesi için doğrudan kendine bağladığı Dış İlişkiler Daire Başkanlığını kurdu, ardından da Bursa Kültür Turizm Tanıtma Birliği’nin kadrosunu gençleştirdi.
Açıkçası Dış İlişkiler Daire Başkanlığı işini çok iyi yapıyor…. Bir yandan Bursa’nın mevcut turizm potansiyelini arttırmak için dünya çapında işlere imza atarken, şimdi de Gastronomi Festivali düzenliyor.
Bu çalışmalar ile eş zamanlı yürütülen; Ulu Cami ve Hanlar Bölgesi’ndeki düzenlemeler, Çekirge Teras Projesi, Tabakhaneler Projesi, Sahillerdeki düzenlemeler sayesinde Bursa’da turizm ayağa kalkıyor.
Bursa turizmini ayağa kaldırmak için deyim yerindeyse canla başla çalışan Alinur Aktaş’ı yürekten kutluyorum.
***
Yeri gelmişken sizlerle Bursa adına biraz dertleşmek istiyorum.
Nasıl ve neden ihanet ettik gğzelim Bursa'ya?
Biraz bu sorulara cevap arayalım.
Sonra da bu hatadan nasıl döneceğimizi konuşuruz bir ara...
Bursa’ya Allah tüm güzellikleri nasip etmiş… Etmiş etmesine de, ne yazık ki bu güzelliklere yıllarca yeterince sahip çıkamadık… Verimli topraklarını plansız, çarpık sanayi ve yapılaşmaya kurban ettik.
Oysa Bursa’nın verimli ovalarında bin bir çeşit ürün yetişip sofralara ulaşır, yaylalarında kekik kokulu kuzular yayılır.
Sahi, sabah sahillerinde denize girebileceğiniz, öğleden sonra kayak yapabileceğiniz kaç şehir vardır dünya üzerinde?
Bu ülkede; şeftalinin, incirin kestanenin başına Bursa, domatesin başına Kemalpaşa, soğanın başına Karacabey, biberin başına Yenişehir, patatesin, pırasanın başına İnegöl, zeytinin başına Gemlik ve Tirilye, üzümün başına da İznik eklenir.
Kirazı, elması, armutu, dutu, marulu say say bitmez…
Bursa ile özdeşleşen tarıma, ormana hayvancılığa bağlı ürünlerimiz vardır.
İpek denince aklımıza önce Bursa, Bursa denilince de ipek geliverir. Kestane şekeri denince de öyledir, döner de… Mobilya denince de şirin ilçemiz İnegöl için geçerlidir bu sözümüz…
Tekstilimiz de ünlüdür ama ortaya çıkarabildiğimiz tek bir markamız yoktur maalesef, tıpkı diğer sanayi ürünlerinde olduğu gibi taşeronluk yapıyoruz.
Oysa tarıma dayalı sanayide işler başka...
Bu konuyu biraz aşağıda tekrar irdeleyeceğiz.
Şimdi devam edelim.
Yiyecek ve içecekleri de çok ünlüdür Bursa’nın.
Ülkemizin her yerinde Uludağ’ın kaynaklarından şişelenen sular içilir, en ünlü su markaları Bursa’nındır… Türkiye’nin en ünlü süt ürünleri ve salça markalarının vatanı Bursa’dır.
Bu kadarla da kalmaz zengin yemek kültürü Bursa’nın.
Cantık, pideli köfte, İnegöl köfte, Kemalpaşa tatlısı, sütlü kadayıf, hurma tatlısı, süt helvası, peynir tatlısı…
Hemen aklıma bunlar geldi ya, daha da nice lezzetli yemeklerin ana vatanıdır Bursa…
Daha şifalı kaplıcalarına gelmedim bile…
İşte bu zenginlikleri bir kenara bırakıp, Bursa’yı başta da belirttiğim gibi plansız sanayileşmeye, buna bağlı, çarpık kentleşmeye kurban verdik.!!!
Elbette ülke olarak sanayileşmek zorundayız fakat eşsiz doğamızı katlederek olmamalı bu.
Üstelik saydığım zenginliklere hakkını verebilsek, Bursa bacasız sanayide dünyanın gözbebeği olabilir.
Ama ne acıdır ki, kaplıca turizminde kıraç toprakları olan Afyon bizi çok geride bıraktı… Kış sporları denince akla ilk önce Bursa ve Uludağ gelirken şimdi Erzurum bizi fersah fersah geçti… Gastronomi diye isimlendirilen yiyecek ve içecek turizminde, Gaziantep, Adana, Urfa son zamanlarda Konya başı çekerken Bursa’nın esamesi bile okunmuyor… Çünkü bu kenti yönetenler, yıllardır bunca zenginliğe gözlerini kapatıp, varsa yoksa yoksa sanayileşmeye adadılar kendilerini.
Ama ilginçtir, TOFAŞ ve Renault’u saymazsak ki saymayalım çünkü bırakın Bursa markası olmayı yerli marka bile değiller, yukarıda da yazdığım üzere, tek bir marka çıkaramadı Bursa ortaya…
Sahi Bursa Ticaret ve Sanayi Odamızın yöneticileri ne iş yapar?... Neden bu sorunu çözmek için çalışmazlar ki? Bursa’nın dört yanı sanayi bölgeleri ile boğacaklarına biraz da bu işlere kafa yorsalar ya..
Oysa Bursa’nın verimli ovalarında yetişen ürünler hem de bazıları dünya markası olmayı bile başardılar.
Örnek mi?
Buyurun o halde.
Süt ürünlerinde; Sütaş, Eker kestane şekerinde; Kardelen, Kafkas, salçada; piliçte; has tavukTat, Kulaca dondurulmuş gıdada; Fine Food, Frigopak, un ve yemde; Matlı Anıllar, döner kebapta; İskender, köftede; Yusuf, Orhan, Zeynel, çiçek ızgara mobilya da; Çilek ve onlarca diğer marka…
Haydi, bakalım, bana bir tane gıda ve mobilya asayişi dışında öne çıkmış bir tane marka sayabilir misiniz?
Yok, yok, yok…
İşte bu yüzdendir ki, Bursa turizmi için çalışanların önünü açmalı, her türlü desteği vermeliyiz.
Ve söz verdiğimiz üzere, Bursa sanayisinin içler acısı hali için yazacağımız yazıda buluşmak üzere.