21 Eylül pazartesi günü, yüz yüze eğitimimize nihayet birinci sınıflar ve anasınıflarıyla ‘merhaba’ diyebildik.
Üzgünüz.
Çünkü pandemi yüzünden okullarımız çocuk cıvıltılarından mahrum kaldı.
Birçok aile en sevdiceği olan minicik evladını kaygılarla okullara götürürken ,bir kısmı da evladının eğitim yılını heba etmeyi göze aldı.
Belirsizlikler, belirsizlikler….
Daha ne kadar gider, yaşamımızdan neleri götürür bilemem.
Şu gerçek ki,2020 yılı bize çok şeyi kaybettirdi.
Bu belirsizlikler sürerken, bir süre önce Almanya’da öğretmenlik yapmış bir arkadaşımızın paylaşımı oldukça ilgimi çekti.
Bu arkadaşımız, Almanya’da geçen dönem sınıfları gruplara bölerek ve iki dersi birleştirerek eğitimi sürdürdüklerini böylece, öğrencilerin giriş ve çıkışlarda bir araya gelmediklerini ve kalabalık oluşturmadıklarını söyledi.
Bilindiği gibi, Almanya bu dönem tam eğitime geçti.
Oysa geçen dönem eğitimi heba etmiş bizler, bu döneme de, sıkıntı ve belirsizliklerle başladık.
Almanya’nın yaptığını biz neden yapamıyoruz ki?
Neyimiz eksik?
Unutmayalım ki, bugün eğitimde yaşadığımız tüm belirsizlikler ve üstüne eşitsizlikler, ileriki yıllarda karşımıza çok acı şekilde çıkacak.
Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk’un bu süreçte atacağı adımlar, geleceğimiz için çok önemli diye düşünüyorum. Zira bu süreçte hem öğretmenler, hem de veliler ciddi kaygı yaşıyorlar. Bu kaygıların biran önce giderilmesi gerekiyor.
Özel eğitim kurumları tüm tedbirlerini alarak, çalışmalarını aksatmadan sürdürüyor. Devlet okullarında ise öğrenciler bir türlü oturmayan uzaktan eğitime mahkûmlar.
Bu durum, öğrenci ve velilerde hayal kırıklığı yaşatıyor. Haliyle, eğitimde çok ciddi bir fırsat eşitsizliği oluşuyor.
Oysa 1 Haziran’dan sonra ekonominin sürdürebilirliği için tüm işletmeler açıldı. Restoranlar, kafeler, çarşı, pazar, düğün salonları yani kalabalık oluşturabilecek her yer açıldı.
Ekonomi elbette önemli, ama Eğitim önemsiz mi?
Eğitimde neden bu kadar geç kaldığımız, hepimizde soru işareti oluşturuyor.
Maalesef ülkemizde, her birey yeterli internet ağına sahip değil. Büyük şehirlerimizdeki kırsal mahallelerin bile internet ağı yetersiz. Taşradaki kentlerimizden bahsetmiyorum bile.
Bir ailede 4 çocuğun aynı telefondan EBA’ ya girme çabalarını üzülerek görüyorum. Çöken EBA sebebiyle öğretmenlerimiz sapır sapır ter döküyor. Evet, sistem üzerinden bir denetleme mekanizması oluşturulmaya çalışıldı. Fakat oda sağlıklı bir sonuç veremedi maalesef.
Bazen de, öğretmenler girebiliyorken öğrenciler giremiyor sisteme. Zoom’u bazı öğretmenler kullanabilirken, bazıları kullanamıyorlar. Çünkü teknolojiyle birlikte doğan çocuklarımız bugünün genç öğretmenleri oldular ve onlar sistem çökmediği sürece teknolojiye hâkimler. Ama çocukluğu ve gençliğinde teknolojiden uzak kalan emekliliği yaklaşmış öğretmenlerimiz için aynı durum geçerli değil. Bu nedenle yaz tatilinde bu öğretmenlerimiz için kurslar verilmeliydi, teknolojiyi pratik kullanabilmeleri sağlanmalıydı.
Sonuç olarak, uzaktan eğitimde derslere katılmak istemeyen gençlerin sayısı da hızla artıyor. Bir çocuğun küçücük telefondan ders işlemeye çalışması da apayrı bir sağlık sorunudur. Öte yandan, eğitimin öğretimin başladığı ilk günden EBA çöktüğü için milyonlarca öğretmen, öğrenci ve veli büyük bir stres yaşadılar.
Velhasıl, koskoca yaz tatilinde, planlamaların yeterince yapılamadığını üzülerek gördük. Oysa yüz yüze eğitim için Almanya’daki bir plan uygulayabilirdik.
Unutmayalım ki, bir dönemi daha kayıplarla bitirirsek, gelecek yıllarda bu açığı kapatamayız. Zaten eğitimde çokta parlak bir noktada değilken, daha da geriye gitmek gelecekte ülkemiz için çok büyük bir engel olacak.
Kısacası uzaktan eğitim olmuyor, olamıyor