Nagehan Alçı’nın Habertürk’te “Okulları kapalı tutarak bir nesli mahvetmek üzereyiz” başlığı ile kaleme aldığı yazı bazı öğretmenlerimiz tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Kabul, Nagehan Alçı’nın o yazısının son bölümündeki ifadeleri çok ağır. Yaşadığımız bu zorlu süreçte, özveri ile çalışan öğretmenlerimizin emeklerini görmezden gelmesi ve tüm öğretmenlerimizi de aynı kefeye koyması büyük bir gaf. Fakat yazının son bölümünü hariç tutarsak çok güzel örnekleri ve doğru mantığı heba edemeyiz. Kaldı ki, öğretmenlerimiz formasyon eğitimi almışlardır. Bu eğitim ile hem insan hem de çocuk psikolojini anlamayı ve sabırlı olmayı öğrenmişlerdir. Açıkçası, öğretmenlerimizden bir kısmının yazıya aşırı tepki verdiklerini düşünüyorum. Bazı öğretmenlerimiz, nedense yazının sadece bir kısmında takılı kaldılar. Böylece tüm camia gereksiz yere kısır tartışmaya sürüklendi. O talihsiz kısım dışında kalan bölümlerde verilen güzelim mesajlar heba oldu gitti. Ya da bazıları bunları görmek istemediler.
*
Haydi, şimdi yaşadığımız süreci hep birlikte objektif olarak analiz edelim mi? Pandemi sebebiyle çocuklarımız ve gençlerimiz neredeyse 1 yıldır eve kapanmak zorunda kaldılar. Bu süreçte yüz yüze eğitim verilemediği için neredeyse bir yıla yakın süredir yeterli eğitim alamadılar. 4,5 ay sonra 2 milyon 500 bin genç yavrumuz bütün geleceğini belirleyecek üniversite sınavına girecekler.
Peki, bu yavrularımız gelecek hayatları için çok önemli olan o sınava yeterli hazırlanabildiler mi? Maalesef bu sorunun cevabı ‘hayır’ dır. Ne yazık ki, gençlerimizin büyük çoğunluğu yeterli eğitim alamadılar. Uzaktan eğitimin yeterli olmadığı gün gibi ortadadır. Hatta gençlerimizin bir kısmı erişim ve olanak yoksunluğu sebebiyle hiç eğitim alamadılar. Bir kısmı ise yüz yüze, bire bir eğitim aldılar.
Böylece çocuklarımız arasında derin uçurumlar oluştu. Nitekim eğitimde kaybettiklerimizi, ileriki zaman da yaşayarak göreceğiz. Yine en büyük sıkıntıyı öğretmenlerimiz yaşayacak. Bir yıla yakın süredir eğitimden uzaklaşmış gençlerimiz ve çocuklarımızı toparlamak bir hayli zor olacaktır sanırım.
*
Yüz yüze eğitimden uzaklaşmanın başka sıkıntıları da var.
Mesela Üniversitelerimizden bu şekilde mezun olacak doktor, mühendislerimiz iş hayatlarında çok büyük sıkıntılar çekecekler. Uygulamalı eğitimden yoksun kalan gençlerimizin meslek hayatları da çok sıkıntılı olacak.
Bir diğer sorun da, aylardır evlerden çıkamayan gençlerimizin ve çocuklarımızın enerjilerini harcayamamasının yol açtığı olumsuzluklardır. Yaz döneminde iki, üç saat güneşten faydalanarak akranlarıyla sohbet edebiliyorlardı. Şimdi kış mevsiminin gelmesiyle üç saat çıkış süresinde kafelerin kapalı olması, soğukta kısıtlı sürede yapılacak bir etkinlik bulamadığı için evinde kalmayı tercih ediyorlar. Kısacası bu çocuklarımızı yalnızlaştırılıyor, tembelliğe itiliyor. Derslerinde eksikleri çok olan çocuklarımız eğitimden daha da kopuyor. En büyük sıkıntı ise tüm günü evde geçiren gençlerimiz ve çocuklarımız bilgisayar oyunlarına yönelerek zaman geçirmeye çalışmasıdır. Amaçsızlık ve bağımlılık artıyor. Gençler ve çocukların şiddet oyunlarına erişimi engelleyemiyoruz çünkü. Daha geçen hafta ‘Mavi Balina’ oyunu sebebiyle 16 yaşında annesini, babasını ve en sonda kendini öldüren gencimizin haberini üzülerek okuduk.
Sağlık problemleri de apayrı sorun. Gençlerimiz ve çocuklarımız bizlere göre daha fazla enerjiye sahipler. Uzun süre harcanmayan bu enerjiler ne gibi sağlık ve psikolojik sıkıntılara yol açar bu da düşünmemiz gereken bir konudur.
Her şeye rağmen, ‘önce sağlık’ diye direnen bir grup var. Sağlık tabi ki önemlidir. Fakat gelecekte önümüze çıkacak binlerce soruna da şimdiden hazırlıklı olmalıyız. Oysa her şeyini örnek aldığımız birçok Avrupa ülkesi, sınırlı eğitimi sürdürdü. Dünya Sağlık Örgütü, eğitimin önemine dikkat çekerek gerekli tedbirlerle eğitime devam edilmesini tavsiye etti.
Birde benim bir türlü anlayamadığım şudur!
Yüz yüze eğitime ara verdik. Restoranları paket servise yöneltip, kafeleri kapattık. Ama AVM’lerin kapısı ardına kadar açık! İşte AVM’lerin açık, okulların kapalı olmasına bir türlü anlam veremiyorum. AVM’lerin önü park etmiş arabalarla dolu. Demek ki, içleri tıklım tıklım dolu. Oysa AVM’lerde yer alan o mağazalar zaten online satış gerçekleştiriyor.
Neden?
İşte bu duruma anlam vermekte gerçekten zorlanıyorum!
*
Yeri gelmişken şunu da yazayım.
Ben liste hazırlayarak sadece ayda bir kez market alışverişi yapıyorum ve tenha saatleri tercih ediyorum. Ancak o gidişlerimde bazı ailelerin çoluk çocuk pikniğe gider gibi alış verişe çıktıklarını görünce çok üzülüyorum ve buna bir türlü anlam veremiyorum.
Lütfen biraz daha duyarlılık!