Biraz beyin jimnastiği yapalım mı ne dersiniz? Şimdi markete sadece pirinç almak için gittiğiniz o ana dönelim. Pirinç değilse yoğurttur, hatta belki de sadece ekmek alacaktınız. Ama fark etmeden alışveriş sepetine bir yığın gereksiz abur cuburla dolduruverdiniz.
Bitmedi. Akşam televizyonun karşısında en sevdiğiniz diziyi seyrederken nedense içiniz kıyılıverdi. Koştururcasına mutfağa gittiniz. Neredeyse ışık hızıyla o abur cuburları kaptığınız gibi televizyonun karşısına döndünüz ve tekrar televizyonunun karşısına geçtiniz. Ertesi gün hiç ihtiyacınız yokken yeni kahve takımı veya yeni bir yemek takımı, belki yeni nevresim, halı, elbise, ayakkabı, terlik aldınız belki de.
Hiç dikkat ettiniz mi? Hepsi ne kadar da televizyonda seyrettiğiniz dizideki kahramanların kullandıklarına benziyor, belki de tıpatıp aynısı!
***
Subliminal mesaj diye bir kavram var. Eminim ki sizde duymuşsunuzdur. Peki nedir bu subliminal mesaj?
İnternet ansiklopedisinde şöyle yazıyor:
Subliminal mesaj veya bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Subliminal mesajlar insanın bilinçli dikkati tarafından fark edilemezler, ancak bu mesajların insanın bilinçaltını etkiledikleri ileri sürülmektedir.
Subliminal teknikler reklamcılık ve propaganda alanlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Dizilerde veya filmlerde karakterlerin içtiği içecek markaları, kıyafetleri subliminal mesaj örneklerindendir.
Bu tekniklerin amaçları, etkisi, kullanım sıklığı ve rekabet gibi konularda ahlaka uygunluğu konuları tartışmalıdır. Marka ve ürünlerin pazarlamasından toplumun ilgi, ihtiyaç ve algısını değiştirmeye kadar birçok konuda kullanılmaktadır.
Bir kişiyi, kurumu ya da ürünü kötü göstermek için o şey ile kötü olan bir nesnenin aynı temada işlenmesi subliminal mesajın en yaygın kullanılma şeklidir.
Şu ana kadar yapılan çalışmalar neticesinde en bilinçli ve defansif kişiler bile bu mesajları ilk bakışta %100 olarak çözememektedir.
Bu da toplumlarımızı yönlendirmeli reklamlara karşı savunmasız bırakmaktadır.
***
Yani durum ciddi ve önlem alınması şart.
Düşünün bu tür mesajlara defans gösterenler bile ilk bakışta bilinç altına yapılan saldırının farkına bile varamıyorlar.
Ya gençler ve çocuklarımız?
Eh yetişkinlerin bile anlayamadığı saldırıyı onlar nasıl anlasınlar.
Anlaşılan pahalı telefon istemeleri, elbise ve ayakkabıları eskimeden yenisini almak için çıldırmaları, sürekli abur cubur tüketmeleri boşuna değilmiş.
Bilinçaltına yapılan saldırıları bilen ve buna karşı çıkan yetişkinler bile yapılan saldırıları anlamazken gençler ve çocuklar nasıl anlasınlar?
O zaman sorumuzu soralım mı?
Eee bu işe karşı bizi koruması gerekenler kim?
Mesela RTÜK, ve/veya devletimizin ilgili diğer kurumları bu soruları da size sorayım.
Film ve diziler ile bilgisayar oyunlarının (Animasyonlar dahil) içine gizlenen bu gizli mesajlar denetleniyor mu? Denetleniyorsa bu denetimler yeterli mi?
Açıkçası bunu bilemiyoruz.
Bu denetimler yeterli şekilde yapılmayınca da yukarıda saydıklarım tehlikeli bir silaha dönüşüveriyor. Çünkü güçlü markalar saydığım ürünleri hazırlayan film sektörüne büyük ekonomik katkı sunarak doğrudan bilinçaltımıza kelimenin tam anlamı ile saldırıyorlar.
Seyrettiğimiz her çeşit film ve dizide, bilgisayar oyunlarında, sosyal medya mecralarında ürün yerleştirme diye masum gösterilen subliminal mesajlar var. Üstelik gözle görünenler bile tehlikeliyken gözle görülmeyenleri varın siz düşünün.
Holywood film ve dizilerinde illa ABD bayrağı vardır. Çünkü bayrak olunca ciddi vergi indirimi uygulanıyormuş. Dünyanın tüm ülkelerinde çekilen filmlerin çoğunda gizli reklam vardır. Bazen bir araba markası, saat, içecek vs.
Buraya kadarı ticari olan subliminal mesajlar ki belki de en masum olanlar. Birde işin propaganda boyutu var. İşte bu kısmı daha da büyük tehlike hatta tehdit.
Şöyle anlatmaya çalışayım.
Amerika yapımlı filmlerin büyük kısmında Amerika vatandaşı kahraman olarak gösterilir ve genelde dünyayı kurtaran adamdır. Çoğu zaman kendinizi bu filmlerin içine öyle kaptırırsınız ki, ülkesini işgalcilere karşı savunan bir halka ateş açıldığında kahramanın yanında yer alıverirsiniz fark etmeden. Bazen uzay yolculuğunda yeni bir yaşanılacak gezegen aranırken uzayın bilinmez gizeminde buluveririz kendimizi. Biyolojik savaşların insanlığı nasılda perişan ettiğini görürüz. Buzulların, depremlerin, kasırgaların insan gücüyle denemelerle yok edilmesine şahit oluruz bazen. Sanki gelecekte yaşayacağımız olayların provası yapılır filmlerle. Bir ön hazırlıktır çoğu zaman. Kısacası sinyaller hep beynimize gönderilir. Amerika, Rusya arasındaki ezeli rekabete şahit olursunuz. Dünyada en aksiyonu bol filmler genellikle Amerika’da çekildiği için ister istemez onların kahramanı sizin kahramanınız olur. O ne yapsa doğrudur. Aslında birçoğumuz filmleri seyrederken bize nasıl bir mesaj verilmek isteniyor diye düşünmeden akışında seyreder ve geçeriz. Beyin ise unutmaz mesajları verilmek istendiği gibi alır.
Gelelim bizim yerli filmlerimize; Yeşilçam filmlerini, defalarca seyrettik. Hele ki Kemal Sunal filmleri. Allah rahmet eylesin, çok başarılı yıldızımızdı. O’nun gibisi bir daha gelemedi. Yine Zeki ve Metin ikilisi müthiş esprileriyle çok eğlenceli filmlere imza attılar. Bu vesile ile Zeki Alasya’yı da rahmetle anıyorum.
Bu gün üzülerek gördüğüm şu ki; gerek Kemal Sunal filmlerinde, gerekse Metin Akpınar ve Zeki Alasya filmlerinin büyük çoğunda, çalışmadan kazanma, piyango ile gömüyle, miras ile veya birden ünlü bir şarkıcı olarak ünlenip zengin olan insanlar işlendi. Hulusi Kentmen dışındaki tüm zengiler ve fabrika sahipleri hep kötü insanlardı.
Fakirlik yüceltildi, zenginleşme küçümsendi. Çalışarak üreterek kalkınma yerine, fırsatçılıkla zengin olunabileceği, fakirliğin bu ülke insanın kaderi olduğu işlendi hep.
İster kabul edin, ister etmeyin ama bizim büyüklerimizin bir kısmı hep o hayallerle yaşadılar. Define arayanlar, şans oyunlarına umut bağlayanlar, emek harcanmadan kazanma derdine düşenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Son yıllarda niteliği tartışılır çok sayıda film ve dizi üretilmeye başladı. Seyirci kitlesi artık reyting ölçümleri ile değerlendirilebiliyor. Yetenekli oyuncularımız var. Fakat yapımların içerikleri tartışmaya açıktır. Elinden silah düşmeyen kahramanlarla dolu mafya film ve dizileri, toplum ahlâkına uymayan, aile ruhuna aykırı çarpık ilişkiler işleniyor. Böylece aşk anlamı yitirirken aile bağları yok ediliyor. Bunlar gençlerde sevgi, sadakat, aile birliği gibi güzel duyguların zayıflamasına yol açıyor. Elbette aile yapısını koruyan, değerli mesajlar veren dizi ve filmlerimizde oldu.
***
Gelişen teknolojiyle birlikte sinema, film anlayışımızda değişecek ve gelişecek. Teknolojiyle beraber doğup, büyüyen çocuklarımız bizden bir adım öndeler. Algıları çok yüksek ve sürekli açık. Ebeveyn olarak bize düşen TV programları, filmler ve video oyunlarında onlara yön vermek. Ailece seyrettiğimiz filmler sonrası onlarla düşüncelerimizi paylaşarak verilen mesajları gözden geçirmeye çalışmak olmalıdır.