Son yıllarda özellikle büyük şehirlerimizde en işlek caddelerde, neredeyse her trafik lambasında bir çocuk işçi karşımıza çıkmaya başladı. Kimisi elindeki küçük su şişesi ile arabanın ön camını, sen dur demeye kalmadan, hızla siliyor. Kimisi su satıyor, kimisi şapka, kimisi de çiçek.
Geçen hafta yazdığım “Fanustaki çocuklar” başlıklı yazımı okuyanlar, kendimle çeliştiğimi düşünebilir. Ama hayır düşüncelerim aynı. Çocuklarımıza yeterince sorumluluk veremiyoruz. Bu da gelecekte bize zarar olarak dönecek. Çocuklarımızı güvendiğimiz insanların yanında, özellikle yaz tatillerinde küçük sorumluluklar vererek çalışmasına ve hayatı tanımasına destek olmalıyız.
Fakat burada yaşanan sorun çok daha başka!
Peki ama bu çocuklar kim?
Nasıl bir aileye sahipler ki, cadde ortalarında birçok tehlikeye maruz kalabiliyorlar?
Hafta içi eğitimlerinin başında olması gerekirken, bu çocuklar neden okulda değiller?
Yaşları yedi ile on dört arasında değişen kız ve erkek, bu çocuklar gerçekten çalışmak zorunda mı?
Aileler ciddi ihtiyaç sahibi aileler mi?
Devlettin kolları bu aileleri her zaman korumuş, kollamıştır. Bu çocukların toplanarak çalışma nedenleri ciddi anlamda incelenmeli. Eğer bu çocukların sırtından geçinen çete ve benzeri gruplar varsa, mutlaka ciddi cezai işlemler uygulanmalı. Her şeyden önce biz toplum olarak bilinçli hareket ederek bu çocukların bu şekilde kazanç elde etmelerine destek vermemeliyiz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2018 yılını çocuk işçiliğiyle mücadele yılı olarak ilan etmişti. Çalışan çocukların okula devamsızlığının takibi için, milli eğitim müdürlükleri bünyesinde birimler oluşturulmasına karar verilerek, okul yöneticilerinin çalışan çocuk ailelerine ulaşmaları kararlaştırılmıştı. Bu çalışma halen devam ediyor mu yoksa sadece 2018 yılını kapsayan bir projemiydi bilemiyorum?
Ülkemiz geçen yıllarda ciddi mülteci akınıyla boğuştu. Suriye’den gelen birçok vatandaş toplumda yer edinmeye çalıştı. Bir kısmı çabuk uyum sağlayarak toplumun içinde var olmaya başlarken, bir kısmı uyum sağlamakta zorlandı. Bir kısmı da ülkesine döndü. Bu süreçte Suriye’den dilencilerde geldi. O dönemde neredeyse adım başı dilenci görüyorduk. Tabii onlardan güç bulan ülkemiz dilencileri de kendilerini Suriyeli gibi göstererek duygu sömürüsü yapmaya başladı. Toplum bu kadar dilenci artışına duyarsız kalmadı ve para vermemeye başladı. Devletimizde el atarak ciddi mana da sayıda azalma oldu. Fakat son günlerde caddelerdeki bu çocuklar düşündürücü!
Devletimizin bu konuya el atması gerekiyor. Bu çocuklarımızın topluma faydalı bireyler olabilmesi için öncelikle eğitimden geri kalmaması gerekiyor. Son yıllarda başarılı çalışmalarıyla basından takip ettiğimiz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Zehra Zümrüt Selçuk hanımefendinin bu konuya el atacağını düşünüyorum.
İki güzel söz ile bugünkü yazıma son veriyorum;
Dünyada bir tane dahi çocuk mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar ve ilerlemeler hiçtir.
Albert Einstein
Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerlerine ne düşse iz bırakır.
Haim Jinott