Köy Enstitüsü eğitim sürecini yaşamış Nazif Evren’in yazdığı kitapta anlattığı anılarından yola çıkarak başladığımız yazımıza bu hafta da devam edeceğiz.
KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN DERS İZLENCELERİ “MÜFREDAT PROGRAMI”
Köy Enstitüleri’nde 1943 yılı başına kadar bir ders izlencesi yoktu. Yani Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanmış bir izlence mevcut değildi. Her Enstitü kendi alanına giren bölgenin özelliklerine göre izlencesini hazırlar, Milli Eğitim Bakanlığı’na onaylatarak uygulardı. Çünkü Köy Enstitüleri’nin izlencesini hazırlamak ve buna uygun ders kitabı yazmak bir inceleme işi idi. Bu iş her bölgeye göre ayrı bir özellik taşıyordu.
Örneğin Köy Enstitüleri’nde “Köy Sosyolojisi” adında bir ders okutulmuştur. Bu ders Enstitü’nün bölgesinin toplumsal özelliğini yansıtır ve kitabı da hiçbir suretle çevreyi incelemeden yazılamaz.
Köy Enstitüleri’nin ders izlencesi olarak benim gördüğüm,1952 tarihli “Köy Enstitüleri ve Öğretmen Okulları Program Taslağı” dır. Benim çalıştığım Köy Enstitüleri’nde ders izlencelerimizi çevremizin özelliklerine göre kendimiz yapıp bakanlığa onaylatarak uygulardık.
KÖY ENSTİTÜLERİ’NDE SON SINIF ÖĞRENCİLERİNİN
MESLEK DERSİ UYGULAMALARI
Köy Enstitüleri’nde öğrenciler, 3.sınıfa gelince isteyenler sağlık koluna ayrılırlar ve bunlar köy sağlık memuru olarak yetiştirilirler. 5.sınıf öğrencilerinin meslek dersleri, izlencelere göre tamamladıktan sonra öğretmen olmalarına yakın bir zaman önce meslek uygulaması yapılırdı. Öğrenciler gruplara ayrılarak bölge köy okullarına dağılırlardı. Her grup uygulamanın başlama tarihinden bir ay önce başlayarak kendilerine ne gerekli ise hazırlardı. Örneğin; yiyecekler çiğ olarak ambardan çıkarılır, yemeğe değin avadanlıklar çatal kaşık ve ötekiler hazırlanır bir arabaya yüklenerek köye gönderilirdi. Bu öğretmen adayları, köy okulunu teslim alırlar, öğretim ve eğitimi idare ederlerdi. Bu süre içinde eğitim başı, gerekirse müdür ve öğretmenler grupların çalışmalarını kontrol eder, yönlendirirlerdi.
Köy Enstitüsü öğrencileri bu uygulamalardan sonra genel bir sınava tabi tutulurdu. Bütün öğretmenler ve usta öğrencilerin bu sınavlarda not verme hakları vardı.
Bu sınavları başarı ile verenler yine usta öğreticiler dahil öğretmen kurulundan geçerdi. Her öğrenci üzerinde her öğretmen ve usta öğreticinin kanaati alındıktan sonra Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ne gidecek adaylar seçilirdi.
Yüksek Köy Enstitüsü, Köy Enstitüleri’ne öğretmen, ilköğretim müfettişi ve idareci yetiştirmek için açılmıştı. Kısa sürede kapanmasına karşın oradan yurt çapında nasıl değerler yetiştiğini açıklamak istersek yazımızın hacmi çok genişler. Zaten oradan çıkanlar yazın yaşamımızdaki yapıtlar ile değerlerini ispatlamış durumdadırlar.
KÖY ENSTİTÜLERİ’NDE ÖĞRETMEN OLARAK ÇIKANLARIN
ÇALIŞMALARI NASIL OLACAKTI
Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin çalışmaları daha önceden yetişen öğretmenlerinkine benzemiyordu. Bir kere bunların yılda 3-4 ay süreli bir tatilleri yoktu. Kısa süreli de olsa okulu terk etmek gibi bir olanakları yoktu. Devletten bir maaşları da yoktu. Ancak ayda o günün ölçüsüne göre 20 lira harçlıkları vardı. Ama buna karşılık geçimlerini sağlayacak kadar toprakları olacaktı. Okul bitişiğinde işliği ve at, öküz, inek gibi hayvanları vardı. Bunlar mezunlara verilmeye başlanmıştı. Kızlarında dikiş makinaları, dokuma tezgahları ve benzeri aletleri vardı.
Bu etkinlikler bir süre devam etti. Fakat Köy Enstitüleri “tu-kaka” olunca tarlalar geri alındı. Bulgaristan’dan gelen göçmenlere verildi. Uygulama bahçelerinin suyu kesildi.
Köy Enstitüleri’ni yok etmek için kullanılan propaganda metotlarının birisi de bu toprak tahsisi olmuştur. Köy ağaları, köylüyü “ topraklarınızı ellerinizden alacaklar” diye kandırarak aleyhte yönlendirmişlerdir. Bir yandan da Büyük Millet Meclisi’nde Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer’in çevresinde Köy Enstitüleri’ni karalama grubu oluşturulmuştur. Bu grubun Emin Soysal gibi bayraktarları, solculuk ve modelcilik silahını kullanan pedagogları, direktifli çalışan müfettişleri, yüksekokul çıkışlı lafçı öğretmenlerle elbirliği yaparak Köy Enstitüleri’nin yıkımına çalışmışlardır. Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler, orada çalışanlar, toplum içinde “kominist” olarak vasıflandırılmışlardır. Bu idealist kişiler, bu atmosfer içinde çalışmışlar gene de başarılı olmuşlardır.
Karalama çalışmalarına seferber olanların bugün sesi soluğu yok. Onlar Ulus çapında işledikleri günahın kefaretini vermek isteseler de ne ulus katında ne de Allah katında kabul göreceklerdir…
Araştırmalarım sonucunda Köy Enstitülerinden çıkmış günümüze eserleriyle imzalarını atmış bazı edebiyatçılarımız şunlardır;
Mehmet BAŞARAN; Trakya ve Kazdağları ile ilgili eserler
(Ahlat Ağacı, Nisan Hatırası, Kocakent, Yüreğinin Sesi, Zeytin Ülkesi…)
Osman ŞAHİN; Toroslar ve Akdeniz
(Kırmızı Yel, Ağız İçinde Dil Gibi, Selam Ateşleri…)
(Senaryo: Ayna, Kan)
Ümit KAFTANCIOĞLU ve Dursun AKÇAM; Kars ve yöresi
(Dönemeç, Çarpana, Yelatan Tüfekliler. Çocuk Kitapları: Kekeme Tavşan, Kan Kardeşim…)
(Türkü derlemeleri: Evreşe Yolları Dar, Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar…)
Dursun AKÇAM
(Ölü Ekmeği, Köyden İndim Şehire, Kafyas Kızı, Sevdam Ürktü, Kanlı Derenin Kurtları, Ucu Ucuna Yaşam…)
(Röportaj: Analar ve Çocuklar, Kan Çiçekleri…)
Talip APAYDIN ve Yusuf Ziya BAHADINLI; İç Batı Anadolu ve Orta Anadolu
(Ateş Düşünce, Yakın Yolun Kıyısındaki Adam, Sıradışı Öyküler, Sarı Traktör, Emmioğlu, Ortakçılar, Susuzluk, Köylüler, Tütün Yorgunu…)
(Tiyatro: Bir Yol)
Yusuf Ziya BAHADINLI
(Titanik’ te Dans, Güllüceli, Kazım, Açılın Kapılar…)
(Sözlük: Türkçe Deyimler Sözlüğü, Atasözleri Sözlüğü)
Behzat AY; Samsun, Bafra
(Sis İçinde, Dor Ali, Kuşku ve Korku, Köyden Geliyorum...)
(İnceleme: Çanakkale’den Laik Cumhuriyet’e, Tarihimizde Önemli Günler ve Atatürk)
Fakir BAYKURT; İç Batı Anadolu, Ankara, Almanya
(Sinemaya’da aktarılmış olan Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı, Onuncu Köy, Tırpan…)
(Çocuk kitapları; Topal Arkadaş, Yandım Ali, Saka Kuşları…)
Haydar IŞIK; Doğu Anadolu
(Dersimli Memik Ağa, Haydar 1,2,3, Arevik
***
Köy Enstitülü yazarlarımız ülkemizin zenginliğini ve çeşitliliğini değerli eserleriyle edebiyatımıza hediye etmişlerdir.
Bu gün geldiğimiz nokta da, Köy Enstitüleri’ni birçok kişi efsaneleştirirken, küçük bir kısım da eleştirmektedir. Bir eğitim gönüllüsü olarak ben, Köy Enstitilerini o günün koşullarında atılmış değerli bir adım olarak görüyorum. O gün kapatılan Köy Enstitülerinin kimin tarafından kapatıldığı halen tartışılmaktadır. Bir kısım yazarlar Demokrat Partiyi suçlarken, diğer taraf ta İnönü ve CHP’yi suçlamaktadır.
Ve ben, hâlâ aynı şeyleri söylüyorum.
Şu fanatik siyaset anlayışımızdan vazgeçmediğimiz sürece asla gelişemeyiz.
O parti, şu parti değil.
"Yapılan iş topluma ne kadar faydalı?"
Bunu adaletli bir şekilde ölçüp tartamazsak asla başarıya ulaşamayız.