21. yüzyıla girdiğimizden bu yana toplum anlayışımız hızla değişti.
Üretim toplumundan, tüketim toplumuna geçiş yaptık.
Temel değerimiz, “önce benim ihtiyaçlarım ve benim mutluluğum” şekline dönüşmeye başladı.
İhtiyaç kavramları değişti. Tüketim kullan-atlarla sürekli canlı tutuldu. Tüketim toplumuna doğru hızla yol aldık. Kapitalist tüketim kültürü baskın hale geldikçe ahlaki yozlaşmalar başladı. Bu kültür sonucunda öz değerlerimizi yitirmeye başladığımızı gördük.
***
Korona bize çok şeyi gösterdi.
Biz, büyüklerimizden miras kalan değerlere maalesef sahip çıkamadık.
Oysa geçmişe döndüğümüz zaman eminim birçoğumuzun evleri birbirine benzerdi.
Bir çuval un, şeker, bir teneke sıvı yağ mutfaklarımızda bir kenarda beklerdi.
O zamanlar da telefon yoktu. Kim gelse Tanrı misafiri kabul edilirdi. Eldeki olanaklarla sofralar serilirdi.
Bugün düşünüyorum da masamıza koyduğumuz ne kadar fazla yiyecek çeşidi var. Ama bereketi, mutluluğu kaybetmişiz.
Oysa eskiden sofralarımız daha bereketliydi. Bir tas tarhana, bir baş kuru soğan ile mutlu olmayı bilirdik.
***
Bu günlerde korona virüs nedeniyle sokağa çıkma yasağına iki saat kala insanların birkaç ekmek için nasıl da birbirinin boğazına sarıldığına, üzüntüyle şahit olduk. İnsanların salgını hiçe sayarak akın akın marketlere, benzinlikler doluştuğunu gördük.
Açız biz. Müthiş bir açlık tüm benliğimizi sarmış. Hoş görümüz tükenmiş.
Bereket anlayışımız bitmiş. Büyüklerimizden hiç ders almamışız.
Sonra bir babaya luppo aldı diye sosyal medyadan saldırdık.
Neredeyse linç girişiminde bulunacak kadar acımasızca öfke kustuk.
Bir babanın, günlerdir bir apartman dairesinde oyalamaya çalıştığı minik çocuğu için aldığı küçük bir mutluluğu çok gördük.
Bizim bir türlü anlamlandıramadığımız şu günlerimizde morali üst seviyede tutmaya çalışırken, küçük yaştaki bir çocuğa neyi, nasıl anlatabiliriz?
Çocuk dünyasıyla bir luppoyla sevinen çocuğun o mutluluğunu da çok gördük.
Korona kazanır mı bilmem ama, bu günlerde insanlık kaybetti.