Son yıllarda ülkemizde sağlık alanında yapılan doğru adımlar meyvesini verdi. Devasa şehir hastaneleri ve sağlık sisteminde atılan doğru adımlar yalnız bizim parlayan yıldızımız olmadı. Tüm dünyanın gıpta ile baktığı, örnek gösterdiği bir ülke haline geldik. Böylece korona süreci çok iyi yönetildi. Sağlığa yapılan yatırımların ve atılan adımların ne kadar zaruri olduğunu bu korona döneminde yaşayarak öğrendik.
Şimdi ülkemizde atılması gereken ikinci önemli adım eğitim alanında olmalıdır. Güçlü Türkiye ancak aydınlık nesillerle gerçekleşir. Son yıllarda meslek liselerindeki takdir edilen gelişmeler, “işte eğitim şimdi bu dönemde gelişebilir” diye düşündürüyor.
Ülkemizde eğitim sistemimizin reform edilmesi şart artık. Yıllardır süre gelen yanlışlar var. Artık bunlar değişmeli. Ülkemizde gereğinden fazla üniversite açıldı ve gereğinden fazla öğrenci alındı. Şehirlerin ekonomik anlamda kalkınmasını sağlamak için en ufak illere bile üniversiteler kuruldu, küçücük ilçelere meslek yüksekokulları hatta fakülteler açıldı. Böylece bu yerleşim yerlerine sıcak para akışı sağlandı. Oysa kalkınmanın en önemli yolu üretmektir.
Tabii bunun sonucu olarak gün içinde karşımıza; aslında tarih öğretmeni ama atanamadığı için markette kasiyer, endüstri mühendisi ama pazarda marul, maydanoz satıcısı, edebiyat öğretmeni fakat cezaevinde gardiyan olan birçok gençle tanışıyoruz. Bu durum derin bir üzüntü veriyor bize. Yazık oluyor harcanan emeklere ve gerçekleşemeyen hayallere. Birde ailelerin hem maddi, hem de manevi boşa gitmiş çabası var. Belki ülkemizde eğitim düzeyi yükseliyor diye düşünebilirsiniz. Ama bu durum pimi çekilmiş bomba gibi bir gün elimizde patlar. Çünkü her genç adalet ister. Bir mühendis bir fabrikada iyi bir ücretle çalışırken, diğeri askeri ücretle farklı iş alanında çalışmak zorunda kalıyorsa sistemde ciddi sıkıntı var demektir.
Bu yanlış sadece günümüz yanlışı değil, maalesef yıllardır süregeldi. Mesela yıllardan beridir birçok devlet adamımızın adını yaşatmak gayesiyle doğdukları ya da yaşadıkları illere üniversiteler kurulmuştur. Bu Üniversitelerimiz şunlardır:
İsmet İnönü Üniversitesi – Malatya
Turgut Özal Üniversitesi - Malatya
Abdullah Gül Üniversitesi - Kayseri
Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi - Adana
Adnan Menderes Üniversitesi - Aydın
Binali Yıldırım Üniversitesi - Erzincan
Turgut Özal üniversitesi - Ankara ( Vakıf Üniversitesi )
Celal Bayar Üniversitesi - Manisa
Necmettin Erbakan Üniversitesi - Konya
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi - Rize
Süleyman Demirel Üniversitesi - Isparta
Bülent Ecevit Üniversitesi - Zonguldak
Birde sayıları her geçen gün artan birçok özel üniversite ve vakıf üniversiteleri de var.
Bugüne kadar ülkemize katkılar sunmuş devlet büyüklerimizin çalışmaları hep kalplerimizde. Farklı çalışmalarla onların isimlerini uzun yıllar yaşatmak da mümkün. Fakat devam edegelen bu düşünce ile daha kaç üniversite kurulabilir ki? Ülkemizde birçok alanda istatistik çalışmaları yapılıyor. Eğitim alanında da ciddi bir istatistik yapıldı mı bilemiyorum? Ülkemizde yaklaşık kaç mühendise, doktora, öğretmene, avukata ihtiyaç var? Yaklaşık tespit edilerek öğrenci kontenjanları saptanmalı ve kotalar oluşturulmalı. Bu kotalara uygun sayıda öğrenci alınması daha doğru olmaz mı? Bu kotaları tüm üniversiteler uygulamalı.
Ülkemizde bir taraftan üniversite sayımız çok fazla ve hatta bazı bölümlere öğrenci bulunamazken, diğer taraftan ilköğretim ve orta öğretim okullarımızın sayısı yetersiz. Öğrenciler 40 kişilik sınıflarda eğitim görmek zorunda. Buda hem öğrenciler, hem de öğretmenleri oldukça yoruyor ve istenilen performans gösterilemiyor. El ele vererek ülkemizde bir eğitim seferberliği başlatarak okullarımızın sayısını artırmalıyız. Temel eğitim her öğrencinin hakkı. Yeterli eğitim kurumlarına sahip olabilirsek eğitim sistemimizdeki aksaklıklarda tek tek çözülebilir.
İşte şimdi eğitimde reformun tam zamanı.