Osmanlı’dan bugüne eğitim sistemimizi bir türlü rayına oturtamadık.
Değişen her iktidar, hatta aynı iktidarın değişen Bakanları, sistemdeki uygulamaların en az bir bölümünü mutlaka değiştirdi.
Değiştirirken de, eskiyi yerin dibine gömüp kendi uygulamasını göklere çıkardı.
Gün geldi Bakanın görev süresi bitti.
Bu kez de, koltuğuna oturan selefi aynısını yaptı.
Tıpkı, kendisinin de selefine yaptığını.
Aynı partiden bile olsa; halef selefi, selef halefi bir türlü beğenmedi.
Halef/selef Bakanların Eğitim Sistemimizde yaptığı değişikliklerin tümünü yazmaya kalksam, ciltlerce ansiklopedi olur.
Bu nedenle, sistemi kökten sarsanları aktarmakla yetineceğim.
Neler mi bunlar?
Anlatayım.
*
20. yüzyılın başında Anadolu halkının yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyordu.
İstanbul’da saray ve çevresi dünyada görülmemiş saltanat sürerken, Anadolu insanı Ortaçağ karanlığına terkedilmişti.
O dönem Osmanlı'da üç farklı eğitim uygulanıyordu.
Bunlar; Medrese, Azınlık Okulları, (Milliyetçi Eğitim) Tanzimat Okulları (Batılı Eğitim)
Oldukça farklı bu üç eğitim sistemi, bir biriyle çatışan üç farklı toplum katmanı oluşturuyordu.
*
KÖY ENSTİTÜLERİ
1935 yılında İlköğretim Genel Müdürlüğü'ne atanan İsmail Hakkı Tonguç bir rapor hazırlayıp, eğitimde köyler, kentler ve bölgeler arasında büyük bir dengesizlik olduğu belirtti.
Bu rapor sonrasında 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri açıldı ve 10 yıllık eğitim programlarıyla; her yıl kaç eğitmen alınacağı, kaç köyde okul açılacağı planlandı.
Üretim amaçlı iş eğitimi, okuma alışkanlığı, demokratik eğitim (Öğrenci bütün işlerin yürütülmesinden sorumlu) gibi derslerle eğitim hayatına başladı.
Köy Enstitüleri bir süre sonra; toprak ağalarını, şeyhleri, bazı bürokratları tedirgin etmeye başladı.
Böylece 1950 yılı seçimlerinden sonra, köy enstitüleri kaldırıldı.
Kaldırılmasında maalesef siyaset etkili oldu.
Keşke kaldırmak yerine eksikleri varsa giderilip daha iyisi yapılabilseydi.
Not: Köy Enstitüleri için ileride daha geniş bir yazı yazmayı hedefliyorum.
*
1971-1980 yıllarında en önemli gelişme Milli Eğitim Reformu Stratejileri ve Koordinasyon Komisyonu’nun ortaya çıkardığı Milli Eğitim Temel Kanunu’dur.
Bu kanun ile eğitim örgün ve yaygın diye ikiye ayrıldı ve kredili sistem ilk kez denenmeye başladı, başarısız bulununca da kaldırıldı.
*
12 Eylül darbesi sonrası demokratik hayata yeniden geçilince Turgut Özal’ın kurduğu hükümet, İmam Hatip Lisesi mezunlarına bütün fakültelere girme hakkı tanıdı.
Aynı hükümet Güzel Sanatlar Liselerini de açtı.
Gençlerin sorunlarına daha çok eğilmek için 1988’de de Birinci Gençlik Şurası toplandı.
*
Süleyman Demirel (DYP) – Erdal İnönü (SHP) koalisyonu döneminde (1991-1995) yılları arasında kredili sisteme geçildi.
Öğrencinin 2.5 yılda liseyi bitirebileceği bu sistem, doğru uygulanamadığı için birçok öğrencinin boş saatlerini sokaklarda geçirerek 5 yılda mezun olmalarına yol açtı.
Yani bir kez daha sistemi yüzümüze, gözümüze bulaştırdık.
Çiller-Baykal döneminde 1992-1996 TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) kuruldu.
55.Hükümet döneminde (ANAP-DSP-DTP) 8 yıl kesintisiz zorunlu eğitim başladı.
Bu dönemde Anadolu liselerinin orta kısımları kapatıldı.
Anadolu liseleri hazırlıkla birlikte 4 yıllık eğitim vermeye başladı. Öğrenciler 8. sınıftan itibaren sınava girmeye başladılar.
1999 yılında (DSP-MHP-ANAP) döneminde meslek liselerinde ve imam hatip liselerinde üniversite sınavlarında uygulanacak başarı puanı katsayısı 0,2 ve 0,5 olarak belirlendi.
Eğer öğrenci kendi branşını seçerse 0,5, kendi branşı dışında seçerse 0,2 katsayı uygulandı.
Bu durum; İmam Hatip Lisesi mezunlarının yanı sıra, tüm meslek lisesi mezunlarını olumsuz etkiledi.
O gün Meslek Liselerine yapılan haksızlık, bugün sanayimizin gelişmesine ve kalifiye eleman bulmasına darbe vurdu.
*
2002 yılında AK Parti döneminde çocuklara ücretsiz kitap dağıtımı başlatıldı.
Bu kitapların içerikleri birçok eğitimci ve aile tarafından yetersiz bulundu.
2004 yılından itibaren milli eğitim hem eğitime, hem de öğretime vurgu yapmaya başladı.
Amaç öğrenciyi ezbercilikten kurtarmaktı.
Yine bu yıl OKS’ye geçildi.
Çok sürmedi.
2008 yılında da SBS’ye geçildi.
‘Tek bir sınav sistemi adil değil’ anlayışı ile düzenlenen SBS, çocukların yarış atına dönmelerine, çocukluklarını yaşayamamalarına neden oldu.
Bu sürede, dershanelere başlama düzeyi ilkokul 4. sınıfa düştü.
Veee eğitim sistemiz 4+4+4 sistemine evrildi.
Yeni sistemle, okula başlama yaşı önce 5’e düşürüldü.
Sonra tekrar 66 aya çıkarıldı.
Yine bu dönemde yapılan en büyük yanlış, sınıfta kalmanın kaldırılması oldu.
Bu sistem öğretmenleri de, öğrencileri de mutsuz etti.
“Eğitim de ölçme ve değerlendirme, ne kadar adil ve doğru olursa eğitimin kalitesi yükselir. Uygulanan bu sistem tembellik teşvik mi ediyor?” tartışmalarına yol açtı.
2010-2014 yılında kıyafet serbestliği getirildi.
Velileri en çok üzen ve tepkisini çeken yıkıcı uygulama ise; tüm Anadolu liselerinin, lise yapılması oldu.
Yani 2008 yılı ve sonrasında çocukluğunu yaşayamayan, hayalini kurdukları Anadolu Lisesi için her yıl SBS sınavlarına giren çocuklar, kazandıkları Anadolu Lisesinin düz liseye dönüşünü gözyaşları içinde izlediler.
Çünkü çocukluk yıllarını harcayarak kazandıkları Anadolu Liseleri düz liseler ile eşit hale geldi.
Vay ki vaaay.
Sanırım eğitim sistemimize en büyük darbeyi vuran bu karar oldu.
Sonrasında İmam hatip liselerinde artış oldu.
Bizim iyi yetişmiş, dini bilgileri doğru şekilde verebilecek din insanlarına ihtiyacımız tabii ki var.
Fakat bu kadar çok İmam Hatip mezununa ihtiyaç var mı?
Buda sorgulanan ve eleştirilen konu oldu.
Haaa, doğru işler de yapıldı.
Mesela dershaneler kapatıldı.
*
Artık eğitimde gelişmelere inanmak istiyoruz.
Denemelerle heba ettiğimiz bu çocuklar, bizim geleceğimizdir.
Eğitim bizim can damarımız.
2020-2021 döneminde sınıfta kalma sanırım tekrar geri getirilecekmiş.
Umarım bundan sonra alınan kararlar, ‘ben istedim oldu’ düşüncesiyle olmaz.
Sayın Bakanımızın omuzunda çok ağır yükler var.
Dilerim ki; alacağı kararlar ile bizleri, Türk milletini hayal kırıklığına uğratmaz.
İyisiyle kötüsüyle eğitimde bu günlere geldik.
Anlık kararlarla, gerekli araştırmalar yapılmadan, raporlar hazırlanmadan eğitim sistemimizde değişiklikler yapıldı.
Kısacası eğitim sistemimiz yıllarca devam eden yanlışlar yüzünden yap-boz oyununa döndü.
Öğretmen yetiştiren okullardaki siyasi kararlarda maalesef eğitimin dip yapmasına sebep olmuştur. Şöyleki;1977 ile 1980 arasında 4 ayda Hızlandırılmış eğitim adı altında Öğretmen diploması verilmiştir. Dönemin meşhur sözü"4 ayda kabak yetişmezken öğretmen yetiştirildi. İkinci hatada yine 90' lı yıllarda öğretmen ihtiyacı var denilerek Ziraat Mühendisleri, Ormaman mühendisleri, veterinerler Öğretmen olarak atandı. Öğretmenden ziraat mühendisi olmayacağı gibi ziraat mühendisindende öğretmen olmaz. Maalesef Öğretmen yetiştiren kurumlar köreltildi.