Dünyaya yaşatılan bu kâbus ne zaman bitecek?
Soru bu ve cevabı ülkelere ve kıtalara göre değişiyor.
Tahminde bulunanlar, bu tahminlerini aık aık revize etmek zorunda kalıyorlar.
İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD bunların arasında.
Aslında; “Ne zaman biter?” sorusunun cevabını ancak başlatanlar biliyor.
Onun için bu sorunun cevabını; salgını önlemeye çalışanlardan değil, başlatanlardan bekleyin.
Sürekli okurlarım geçmiş yazılarımı hatırlayacaklardır. Konu hakkındaki İlk yazıyı 2 Şubat tarihinde salgının Çin Wuhan’da yayıldığında kaleme almıştım. O tarihte bu virüsün dünyaya hangi derecede yayılacağı veya yayılıp yayılmayacağı belli değildi.
Hastalık şimdi dünyanın bütün ülkelerine yayıldı. Sağlık Bakanlığı’nın dün yayınladığı listeye göre de, sanki elle serpiştirilmişçesine Türkiye’nin de bütün illerine yayılmış gözüküyor.
Kaleme aldığımız yazılarda hem tarihi salgın vakalarını hem de Çin’den başlayan salgının perde arkasını ele almaya çalıştığımız görülecektir. Bu yazılarda hep, “Doğal salgın mı, yoksa biyolojik saldırı mı?” sorusuna cevap aradık. Tarihi yeniden okuduğumuzda salgınların çok önemli bir silah olarak kullanıldığını ve salgınlar sonrası dünya tarihinin akışının değişim gösterdiğini artık bütün bilim adamları kabul ediyor.
Batılılar, Amerika kıtasının keşfinden önce yaşayan Aztek, Maya ve Kızılderililer gibi medeniyetlerin varlığından çok, bunların medeniyet kalıntılarını uzaylı varlıkların yardımları ile izah etmeye çalışır. Oysa bu medeniyetlerin varlıklarının batının Amerika’yı işgal edişi ile son bulduğu saklanır. Bu yapılırken dünya tarihinin en vahşi ve en acımasız soy kırımlarının yapıldığı 70-100 milyon yerli halkın nasıl imha edildiği gizlenir. Amerikalı yerlilerin ve medeniyetlerinin nasıl imha edildiğini bilmezsek sonrasında dünyada olup bitenleri anlamak İslam medeniyetinin nasıl imha edildiği anlaşılmaz.
Şimdi soruya geri dönelim.
Bu salgın ne zaman bitecek?
Bu soruya cevap verecek iki taraf var.
Biri salgını başlatanlar ve yayanlar, diğeri saldırıya uğrayanlar. B
u noktada salgının bitişini bu iki tarafın mücadelesi belirleyecek.
Buna göre ise ne zaman biteceğinin iki cevabı olacak.
Ya salgın saldırısını organize edenlerin hedeflerine ulaşıp dünyayı kendilerine köle etmelerini sağlamaları ve teslim almaları ile ya da salgına maruz kalan ülkelerin direnişinin başarıya ulaşması ile.
Şimdi, “Saldırıyı başlatan ve planlayanlar kimler?” sorusunu yönelteceksiniz.
Bu sorunun cevabı, yaşananlarda saklı.
Çin’in ardından dünyaya yayılırken salgınla mücadele için kimler fonlarını açmışsa onlar. Bu fonların sahipleri kimlerse onlar. Yani dünyayı korku imparatorluğuna dönüştürenler.
Bunlar; 7 milyar insanın yaşadığı dünyada 10 binleri geçmeyen ve 300-400 yıldır ele geçirdikleri sermaye ile sınırları kendilerine kaldıranlar. Ellerindeki sermaye gücü ile ülkeleri sanal ve dijital korku sarmalına aldıklarını zannediyorlar. Zihin kontrolünü sağlamış görünüyorlar.
Fakat farkında olmadıkları çok ciddi bir karşı cephenin oluştuğudur.
Hem de kontrolleri altında saydıkları alanlarda. Salgını yaşayan bütün ülkeler sağlığın ötesinde duran ekonomik, sosyal hayatla ilgili tedbir alma gayretini para ve destek politikalarına endekslerken sürdürülmesi zor yollara yöneldi.
Bu tedbirler uzun vadede salgını başlatanların kucağına oturmayı gerektirecektir.
İran bile bu tuzağa düştü.
Türkiye’nin bu noktada “bekle gör” stratejisi “oyunu gördük” mesajıdır.
Bütün ülkede karşılık bulan “Biz bize yeteriz” sloganı ile başlayan kampanya ile de “oyuna gelmiyoruz” cevabı verilmiştir.
Türkiye’nin bu cevabı bütün dünyaya yayılacak gibi görünüyor.
Fakat uyarmakta yarar var. Halkın dayanışmasına yönelik yardım kampanyasının gerekçeleri vatandaşa daha iyi izah edilmek zorundadır. Yoksa devletin acziyeti ve iktidarın beceriksizliği algısına neden olur. Bizlerin bildiği her gerçeği herkesin bildiği gibi bir hataya düşmemekte yarar var.
Bu nedenle bilgilendirmelerde hassasiyet kaçınılmazdır. Yoksa farkında olmadan toplumsal tepkinin oluştuğunu kaçırırız. Bu da saldırıyı planlayanların işine yarar.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun.