Uluslararası gelişmeler ve çevremizde olup bitenlere bakıldığında “Toplumsal birlik-beraberlik ve siyasetin rolü” önemi ortaya çıkar. ülke olarak birlik ve beraberliğin Türkiye üzerinde planlanan yeni sosyal patlama senaryolarını boşa çıkarmak için ne kadar ciddiye alınması ortadadır.
ABD’nin Türkiye’de Irak gibi, Hong Kong gibi, İspanya gibi, Lübnan gibi, İran gibi, Fransa gibi, toplumsal kargaşa odaklı senaryolarını oynama hazırlığını görmemiz gerekir. Burada asli görev iktidarı ve muhalefeti ile siyasilere düştüğü bilinmelidir.
Son yıllarda ve son seçimler ile birlikte mevcut siyasi yapılara karşı halkın gelecek ümidi ciddi yara aldı. Bu nedenle mevcut siyasi yapılara karşı toplumsal bakışta meydana gelen tıkanan ümitlerin açılmasına birlik ve beraberlik yolundaki çabalar yardımcı olacaktır.
Şu unutulmasın karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeler konusundaki uyarılarımızı yüzde 100 gerçekleşecek diye yapmıyoruz. Tam tersine yüzde1 bile ihtimal olsa Türkiye’nin üzerine planlanan oyunların bertaraf edilmesi için yapıyoruz.
Toplumsal birlik ve beraberliğin sağlamlaştırılması çağrımız basit bir çağrı değildir. Bu birlik ve beraberliğin sağlanmasında siyasilere düşen görevlerin yerine getirilmesi konusunda düşen rol sıradan değildir. Uyarılarımız fantezi olsun diye de kaleme alınmamaktadır.
Türkiye bugünlerde bir tökezlediğinde aslanın veya kurdun çakalların ortasında tökezlediği gibi parçalanma tehlikesinden bahsediyoruz. 200 yıldır bu millet üzerinde 1453 İstanbul’un Fethi ve 1071 Malazgirt Zaferinin öcünün alınmasının fırsatları kollanmaktadır. Bu uğurda bir İmparatorluk parçalandı. Şimdide Anadolu’ya sıkışıp kalmış bir Türkiye’nin bitirilmesi söz konusudur. Unutulmasın kurtlar sofrasında halen parçalanmamışsak bu bizim kurnazlığımızdan çok kurtlar sofrasındakilerin arasındaki pay kavgasındandır. Böyle bir ortamda o sofrada yem olmaktan kurtulup pay kavgasında olanları yem durumuna düşürme fırsatını kaçırmamak gerek. Yoksa bir daha kurtulamayız.
Unutulmasın siyaset geleceğin planlanmasına talip olmaktır. Geleceğin planlamasına talip olmak ise milletin sorunlarına milletin beklentilerine çözüm üretmekten geçer. Gelinen nokta da siyaset kurumu geleceğin planlanması milletin sorunlarına ve beklentilerine çözüm üretmekten uzaklaşmaktadır. Siyaset kurumu bu temel görevinden uzaklaştıkça halkın umudu, beklentisi azalmaktadır.
Halk öncelikle sorunlarının ve beklentilerinin çözümünü iktidar partisinden ve ana muhalefet partilerinden bekler. Sonra yeni oluşumlara yönelir. Bugün halkın ne etkin olan siyaset kurumu temsilcilerinden yani iktidar ve muhalefetten ne de yeni siyasi oluşumlardan beklediği geleceğin planlaması konusunda bir umut içinde değildir. O nedenle siyasetin kısır döngüden ibaret kavgacı üslubundan haz almadığını görmek gerekir.
Son 3-5 gündür Türkiye gündemi Rahmi Turan’ın ortaya attığı bence hiçbir ciddiyeti olmayan iddiasını tartışıyor. Doğru olsa ne olur, olmasa ne olur? Hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan bu iddia için Kemal Kılıçdaroğlu’nun hemen tepki vermesi, Erdoğan’ın Başkanlığını ortaya koyması, Muharrem İnce’nin Taksim’de kendini yakma ve harakiri ‘sözü’ her şeyden önce vatandaşın böyle bir boş gündemle meşgul edilmesi sizce de çok garip değil mi?
Bu iddiayı ortaya atan Rahmi Turan ne hikmetse elde ettiği rantın keyfini tedavi maksadı ile gittiği Londra’da sürüyor.
Oysa millet siyaset kurumundan ABD’nin Türkiye’ye kurmakta olduğu toplumsal barışa yönelik tuzakları bozmasını, toplumsal birlik ve beraberliği daha da sağlamlaştırması için çaba harcamasını bekliyor.
Böyle giderse hiç kimse gelecek seçimlerde halkın siyaset kurumuna vereceği dersin nereden kaynaklandığını sormasın. Bu tür kısır gündemle uğraşanlara millette kulağını tıkar.Tıkanmış, çözüm üretmekten uzaklaşan siyasi yapılar başarısız olmaya mahkumdur. Siyasetin geleceği milletin sorun ve beklentilerine çözüm çalışmalarına bağlıdır. Yoksa kısır ve boş tartışmalara değil.
Kalın sağlıcakla…