Geleceğimizin en önemli belirleyicilerinden birisi ilkokul öğretmenimizdir. Bunu yaşayarak öğrendim. İlkokul üçüncü sınıftayken sınıf öğretmenimiz hastalandı. Uzun süre raporlar aldığı için derslerimiz boş geçmeye başladı. Biz ilkokulu bitirene kadar, on dört farklı öğretmen gürültü çıkararak okulda diğer sınıflara rahatsızlık vermeyelim diye derslerimize girdiler. Yani o sırada boşta olan öğretmen bize derse girdi. En temel bilgileri düzensiz aldık. Ben ve sınıf arkadaşlarım, bu boşluğun acısını uzun yıllar yaşadık. Hâlâ o acıyı yaşıyorum. Yeni bilgiler edinmekte zorlandım çünkü eğitim alt yapım eksik kalmıştı. Taa ki lisede edebiyat bölümünü seçene kadar bu acıyı yaşadım. Hayattaki en büyük şansım kitap okumaya olan düşkünlüğüm oldu. Bu sayede lisenin edebiyat bölümünü başarıyla bitirdim.
Yaşadığım acı ders, oğlumu yetiştirirken daha dikkatli olmamı sağladı. Oğlum ilkokul çağına geldiğimde evimi iyi olduğunu düşündüğüm okulun yakınına taşıdım. Daha sonra öğretmen araştırması yaptım ve o öğretmene kaydettirdim. Birçok idareci ve öğretmen arkadaşım bu düşünceme karşı çıkarken haklılığım zamanla ortaya çıktı. O sınıfta yetişen öğrencilerin büyük bölümü üniversitede çok iyi bölümlere yerleştiler. Bu seçtiğim okulun ve seçtiğim öğretmenlerimizin başarısı olduğunu düşünüyorum. Oğlumun ilkokul sınıf öğretmenine minnettarım. İlkokul öğretmeni çok önemlidir. O, alt yapıyı sağlam kurarsa; ortaokul ve lise öğretmenlerimizin işi biraz daha kolaylaşır. Ama alt yapı sağlam kurulamazsa, çoğunlukla akıntıya kürek çekmek gerekir. Bu yüzden, ilkokul öğretmenliği tıp eğitimi almak gibidir. İdealleri olan öğretmenlerimizin yapması gereken meslektir.
***
Bilgi okyanusa açılmak gibidir. Uçsuz ve bucaksız. Bu yüzden her şeyi bildiğini zanneden kişi aslında hiçbir şey bilmediğini görür. Çocuklar en iyi öğreticidir her gün bir şeyler daha katarsın hayatına. Bende, yıllardır Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) gönüllüsü olarak birçok idareci ve öğretmen ile diyalog kurdum.
Bu sayede çok sayıda çocuğun hayatına dokunabildim. Uzun süre önce yaptığımız araştırma atölyesi etkinliği ile çocuklarla birçok sosyal sorumluluk projeleri yaptık. Emniyet müdürlüğü desteği ile bilgisayarın doğru kullanımı, internet kafelerden gelebilecek zararlar, çevreden gelebilecek zararlar gibi konularda çocuklarımızı bilgilendirdik. Büyükşehir belediyemizle atık yağların değerlendirilmesi, su kaynaklarımızın doğru kullanılması, naylon atıkların doğaya verdiği zararlar, engelli hakları gibi projelerde çocuklarla çalışmalar yaptık.
Aynı anda tüm okul öğrencilerine kurum yetkililerince bilgilendirme toplantıları yaptık. Meşakkatli geçen bu süreçte hem yorulduk hem de bilgilerimizi tazeledik. Her şey gibi bizim eğitim süreçlerimizde revizyona uğradı ve bizde sürekli bu yenilenmeyi eğitimlerimizle takip ettik.
Böylece göç alan bölgelerdeki çocukların eğitimine farklı bir bakış açısıyla destek verdik.
Bu süreç zarfında iki farklı okulda iki farklı öğretmenin yaşamı beni çok etkiledi. İlk etkilendiğim öğretmenle başlayayım. Yine bir okulda etkinlik çalışmasına başlayacağız sağ olsun müdür yardımcımız “Sizi başarılı bir öğretmen ve aynı zamanda örnek bir babayla tanıştıracağım, Murat Beyin eşi mühendis ve farklı bir ilde çalışmak zorunda. Bu nedenle Murat Bey iki buçuk yaşındaki kızına da bakıyor” dedi. Babaların bu tarz sorumluluklar almasına alışık olmadığımız için bu durum bize çok ilginç geldi, aynı zamanda da çok takdir ettik. Murat Bey ile tanıştık. Biraz tedirgin hali vardı. Sınıfı görünce durumu anladım, müthiş bir sınıfı vardı. Bir düzen kurmuştu ve bizim bir dönem boyunca yapacağımız etkinlik saatlerinde o düzenin bozulmasından kaygılıydı. Çocuklarla tanıştık her zaman ki gibi bizim eğitim fakültesi mezunu olmadığımızı, gönüllü olarak etkinlikler yapacağımızı anlatarak başladık çalışmalarımıza. Pırıl pırıl birçok aktiviteyle geliştirilmiş bilgi yüklü çocuklardı. Onlarla çok verimli çalışmalar yaptık. Artık dönemin sonuna yaklaşmıştık. Murat Bey geldi ve yapılan çalışmalar için bize teşekkür etti. “Bizim bir ücret karşılığında yaptığımız çalışmaları siz ücret beklentisi olmadan yapıyorsunuz” diyerek bizi onure etti. İşte o gün ödül almış gibi mutluydum. Dilerim Murat Bey gibi binlerce öğretmen aydınlık nesiller yetiştirmeye devam eder.
Yine bir gün, göç alan bir okulumuzda etkinliklere başlayacaktık. Bu tür okullardaki çocuklar bizim için çok değerlidir. Birçok konuda daha yetersizdirler. Ailelerinin maddi durumları, sosyal yaşamları ve ailelerinin hem onlara hem de okula olan ilgisi daha yetersiz. Fakat bu çocukların sevgilerini yürekten hissederiz. Daha okulun bahçesine adımımızı attığımız anda kendimiz sevgi çemberinin içinde buluruz. İlk gün okulun müdür yardımcısı bizi öğretmenler ile tanıştırdı ve görev yapacağımız sınıfları gösterdi. Sınıf öğretmeni bize “Ben iki saat kafamı dinlediğime bakarım” dedi ve çıktı gitti. Çok şaşırdık ve dehşete düştük. Ceket omzunda 60’lı yaşlarda bir beydi. Belli ki işini severek yapmamış o dönemde de muhtemelen maaşı düşmesin diye emekli olmuyordu. Biz her etkinlikte iki gönüllü çalışırız. Arkadaşımla sınıfa girdik ve etkinliklere başladık. Fakat sınıf oldukça sıkıntılıydı. Disiplin diye bir şey yoktu. Zorda olsa bir disiplin oluşturduk. Kırk kişilik bir sınıfta sadece on öğrenci etkinliklere katılıyor, diğerleri katılmak istemiyordu. Gönüllü arkadaşım hamileydi bu nedenle de strese giriyorduk. “Eğer on çocuğa bir şey verebiliyorsak buda kazançtır” diyerek yola çıktık. Onları bir masa etrafında toplayarak proje çalışmalarına başladık. Diğer öğrencilere de, “Arkadaşlarınızın çalışmalarını etkilemeyin, ister resim yapın, ister kitap okuyun” diyerek serbest bıraktık. İlerleyen haftalarda sabrımız meyvesini vermeye başladı. Teker teker yeni proje grupları oluşmaya başladı. Fakat bir öğrenci var ki, duru durağı yoktu. Sürekli sıraların üzerinde yürüyor. Sabırla, sıraların üzerine yiyecekleri koyduklarını, oysa onun tuvalete gittiği ya da birçok pis şeye bastığı ayakkabısıyla sıraların üzerine çıkmaması gerektiğini anlatıyorduk. Ama nafile. Azat isimli bu çocuk, sanki çözülmez bir düğümdü. Mutlaka O’nu da kazanacağımızı düşünmeye başladık. Önce arkadaşlarını rahatsız etmeden resim yapmasını istedik. Ama o, sürekli diğer arkadaşlarını rahatsız edip çalışmalarını engelliyordu. Kendi haline bırakmak çözüm olmayınca küçük sorumluluk vermeye başladık. “Bu hafta bana şu kağıtları kesebilir misin?” diye başladım ve sorumluklarını sürekli arttırdım. Evet işe yaramıştı. Her hafta masamda beni beklemeye ve yeni görevler istemeye başladı. Hep farklı sorumluluklar verip, görevini yaptığında mutlaka teşekkür ediyorduk. Böylece Azat çalışmalarımızın en etkili öğrencisi haline geliverdi. Bu mutluluk bizim için çok değerliydi. Sabrımızla bir çocuk kazandık. Sonra ki günlerde öğrendim ki, Azat kardeşinin doğumu sırasında annesini kaybetmiş. Babası yeni biriyle evlenmiş ve başka bir kardeşi olmuş. Benim bildiğim bu kadardı. O’nun başka ne gibi travmalar yaşadığını öğrenemedik.
***
İşte size iki farklı öğretmen, iki farklı sınıfta yaşanmış gerçek hikâyeler. O yüzden ilkokul öğretmenlerimizin yükü ağır, sorumluluğu çoktur diyorum.
Tabi biz velilere de çok iş düşüyor. Eğitimdeki iki veli profilimiz oldukça sıkıntılı. Çocuğunun şubesini boş verin kaçıncı sınıfta okuduğunu bile bilemeyen veliler var. Birde öğretmenden daha çok bildiğini zanneden veliler var. Hani şu her şeyi bildiğini zanneden zırcahiller…
Evet eğitimde çok sıkıntılar var. Bunlar ancak el birliği edersek aşabiliriz. Her öğretmenin bir tekniği var. Bırakın istedikleri gibi uygulasınlar. Bize düşen, olabildiğince çocuklarımıza destek vermektir. Hatalarında eleştirebilmek ve öz eleştiri yeteneğini kazanmalarına destek vermektir. Öğretmenler teşekkür duymak ister. Bu onların motivasyonunu artırır. Aslında hepimiz yaptığımız çalışmalarda destek görmek, takdir görmek istemiyor muyuz?