Hemen başa yazayım.
Bilerek isteyerek yapılmadıysa ki, Kemal Kılıçdaroğlu fark etmeden böyle bir duruma düştüğünü açıkça söyleyip özür diledi…. Kaldı ki, Kemal Kılıçdaroğlu, seçime ramak kala, mübarek Ramazan ayında, hem de bir iftar yemeği sonrasında, hele ki Saadet Partisi ile bir koalisyona imza atmışken, o seccadeye isteyerek basmaz, basamaz…
Peki, buna rağmen seccade konusu neden kapanmak şöyle dursun daha da büyüyor.
Neden olacak ilk düğme yanlış iliklendiği için.
Şimdi önce olan biteni hatırlayalım.
Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da katıldığı bir iftar yemeği sonrasında, partililerle poz poz fotoğraflar çektirdi.
Ancak fotoğraf çektirdiği odada namaz kılanlar için serilen seccadeler vardı.
Kemal Kılıçdaroğlu fotoğraf çektirmek isteyen partililerle birlikte girdiği o odadaki seccadeleri halı zannetti ve tam da seccadenin üzerinde ayakkabılarıyla poz verdi.
Tamam, kalabalıktı, izdiham vardı anladık….Kılıçdaroğlu’da seccadeyi görmedi…Mümkündür olabilir.
İyi de, o odada kimse mi fark etmedi yerdeki seccadeleri?
Hiçbiri olmadı, fotoğrafı çekenler de mi anlamadı onların seccade olduğunu?
Peki, Kılıçdaroğlu ile poz verenler sosyal medyada paylaşmadan önce hiç mi bakmadı o fotoğrafa?
Kılıçdaroğlu’nun seccade üzerinde olduğunu hiç mi görmediler?
Bitmedi.
Kılıçdaroğlu ile o pozu veren CHP Milletvekili adayları sosyal medyada paylaşmadan önce seccadeleri fark edip neden o kısmı kesmediler?
Sorular, sorular, sorular….
Buyurun bakalım size kriz, ayıklayın şimdi pirincin taşını.
Dedim ya, gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklerseniz tüm düğmeler yanlış iliklenir.
CHP yıllarca dindar kesime uzak durdu, öteledi.
Yobazlara düşman olacağım derken, dindarlara yüklendi.
Sapla samanı karıştırdı…
Hele 28 Şubat döneminde, dindarlara kan kusturulurken, “Bu kadar da olmaz” diyen bir tane CHP’li çıkmadı… Başını örten kızların eğitim hakkını ellerinden alınmasına göz yummakla kalınmadı, ikna odalarına alınıp, ikna olmayanlar kampüse sokulmadı… Cumhuriyet düşmanı ilan edildi kızlarımız… Baş örtüleri zorla çıkarıldı...
Başını örten kadınlar kamuda zaten çalışamazdı ama eşi başörtülü olanlar da zulüm gördüler…. Erkek bir memur sakal bırakamazdı, Cuma namazına hiç gidemezdi de, evinde vakit namazlarını kılan mesaide kaçırdıklarını kaza eden, oruç tutanlar fişlendi, ötelendi, sürgüne gönderildi, sudan bahanelerle memuriyetten atıldı bu ülkede. Atılmayanlar istifaya zorlandılar... Biri de sevgili eşimdi, o zulüm görenlerden oradan biliyorum… Uludağ Üniversitesi’nde her yıl müteahhit firma tarafından tazminat hakkı olmasın diye asgari ücretle memurluk yaptırılırken çağrıldığı ikna odasında, ikna olmayıp çok sevdiği işinden gözü yaşlı istifa etmek zorunda bırakıldı… O günlerde bin yıl sürecek 28 Şubat zulmü varken, ne eşime ne de diğer zulüm görenlere bir tane CHP’li yönetici de çıkıp, “Yapmayın bu zulümdür” demedi. En azından ben hatırlamıyorum…
Anneler başları örtülü olduğu için asker oğullarının yemin törenlerine alınmadılar, bir şekilde girenler dışarı atıldılar ve tel örgülerin arkasından izlediler gözleri yaşlı olarak...
CHP’li yöneticiler bu zulümlere ses çıkarmayı bırakın, zulüm yapanları desteklediler, uydurdukları laiklik teranesi ile… Türkiye elbette laik kalmalı ama samimi inanananlar o zülümler niye yapıldı?
Haa birde Sincan'da tanklar yürütülüp demokrasiye balans ayrı yapılmıştı o süreçte... Hiçbir CHP'liden, "Bu demokrasiye darbedir" dediklerini de duymadık... Duyan varsa söylesin...
Bitmedi.
2008 yılında çıkan başörtüsü yasağını kaldıran kanunun iptali için Kemal Kılıçdaroğlu’nun da arasında bulunduğu milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda bulundular.
Kılıçdaroğlu başörtüsü için, “bir metrelik bez parçası” dedi...
Daha da sayarım ama bence bunlar yeterli…
***
Gün oldu devran döndü.
Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı oldu… Hem de, 28 Şubat’ın silindir gibi ezdiği Refah Partisi’nin bugünkü devamı olduğunu söyleyen Saadet Partisi’nin bahçesinde, 28 Şubat’ın meşhur repliği olan, “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları eşliğinde, bizzat Temel Karamollaoğlu ilan etti adaylığını!
Aynı Kılıçdaroğlu, bir zamanlar hor gördüğü kesimden oy alabilmek için şimdi neler yapmıyor ki?
Mesela, Hırka-İ Şerif’i ziyaret etti… Seyyid olduğunu söyledi...
Saadet Partiler de sınırları zorlayıp “Mücahit Kılıçdaroğlu” sloganları atmaya başladılar iyi mi?
Biz bu yapılanlara takiye diyoruz ama takiye de bir yere kadar işliyor işte...
Samimiyet olmayınca seccade ile halıyı karıştırabiliyor insan… İftar yemeğine katılanların akşam namazı kılması için serilen seccadeleri halı zannedebiliyor…
Velhasıl, konu seccadenin kutsallığı değil, konu samimiyet.
“Seyyid” olmak dindar olmak değildir, “Mücahit” denilen herkes mücahit değildir!
Bu arada, Milli Görüşçü kardeşlerimize de bir tavsiyem var.,
Rahmetli Erbakan’ın kaleme aldığı “Davam” kitabını raflardan indirip okusunlar.
Son sayfada, şöyle diyor rahmetli:
“Bütün bu çalışmalar esnasında her zaman şu duayı yapmalıyız:
Ya Rabbi! Sen bize her zaman Hak’ı Hak olarak göster, bâtılı bâtıl olarak göster. Hakkı tutmayı nasip et. Bâtıldan muhafaza buyur.”
Son cümlesi de şöyle;
“Ben bu mücadeleyi ikbal, makam, şöhret veya seçimlerde bana oy versinler diye yapmadım. Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım.”
Okunası bir yazı. Zihinler ne çabuk unutuyor.