“Sesimi duyan var mı?”
Bu seslenişi hepimiz ekran başında duyduk
Televizyonun sesini biraz kısarak, içimiz titreyerek dinledik.
Ama kimse düşünmedi:
Bir gün o sesi, ekranın içinden değil, üstümüze çökmüş betonun altından duymak var.
O sesi kendi kulaklarınızla, karanlığın içinde, nefesiniz kesilirken işitmek var.
Ve o an geldiğinde hiçbir gözyaşı, hiçbir pişmanlık işe yaramaz.
***
Bursa yine sallandı.
Hem de bir kereyle yetinmedi… İki gün üst üste…
Gemlik merkezli depremler 3.9’la başladı, 4.3’e kadar tırmandı.
Sarsıntılar birkaç saniye sürdü belki ama yarattığı endişe günlerce dinmedi.
Çünkü biz bu filmi defalarca izledik. Sonunu da hepimiz ezbere biliyoruz.
Hani hep deriz ya, “Bu topraklar bereketlidir”…
Evet, bereketlidir bereketli olmasına da, unuttuğumuz bir şey var:
Bu topraklar aynı zamanda kırılgandır.
Hesabını da günü geldiğinde acımasızca sorar.
Sarsıntılar sonrası Prof. Dr. Naci Görür ne dedi?
“Enerji birikiyor… Geç birikiyor ama çok tehlikeli. Marmara’nın güney kolları risk altında. Bu şehirleri deprem dirençli hale getirin!”
Açık, net, tartışmasız bir uyarı.
Peki bugün değilse ne zaman dinleyeceğiz bu uyarıyı?
Eskiden deprem lafı açıldığında gözler hemen Ankara’ya dönerdi.
Herkes “Devlet gelsin çözsün” diye beklerdi.
Oysa deprem; ne Ankara tanır, ne İstanbul dinler, ne Bursa diye ayırır...
Deprem sadece işini zamanında yapmayanı tanır.
Tedbiri geciktireni de affetmez.
Mesela 1855’te Bursa ve Mudanya’yı yutan o büyük felaket, bu toprakların kaderinin bir hatırlatıcısıdır.
Kimse o gecenin tanığı değil artık ama ibret almak için tanık olmaya gerek yok.
Elbette hatırlamak, sorumluluk almak demektir.
Alan var mı?
Hakkını teslim edelim:
Geçmiş dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, çok ciddi adımlar attı.
Kentsel dönüşüm projelerini başlattı, riskli yapı envanteri çıkardı, Bursa’da deprem bilincini artırmaya çalıştı.
Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz da boş durmadı.
Yıldırım’da hem kapsamlı zemin etütleri yaptırdı hem bilgilendirme toplantıları düzenledi.
Üstelik laf değil, icraat üretti:
Değirmenönü-Karapınar, Mimarsinan, Yiğitler ve Esenevler’de binlerce konutluk dönüşüm projelerini hayata geçirdi.
Şimdi yeni etaplar için de düğmeye bastı.
Yani birileri en azından sorumluluktan kaçmadı-kaçmıyor.
Peki, şimdi ne oluyor?
Yıldırım’da çalışmalar tam gaz sürüyor.
Büyükşehir’de Alinur Aktaş gitti, yerine yeni yönetim geldi.
Ama “deprem hazırlığı” başlığı bir kenara atıldı sanki.
Halbuki, o koltuğa oturmak mesele değil…
Mesele o koltuğun hakkını vermek, ağırlığını taşımaktır!
Deprem öyle düğmeye basınca ortaya çıkan bir mesele değil.
Sürekli uyarıyor uzmanlar:
“Marmara’da gerilim artıyor…
Gözümüzün önünde enerji birikiyor…
Bir gün mutlaka kırılacak…” diye.
O gün geldiğinde gazetelere manşet atmak kolay…
“Yıkıldık!”
Ama o manşet, aslında bugünden yazılıyor.
O yüzden tekrar söyleyelim:
Deprem kader değil.
Tedbirsizlik kaderdir.
Bugün riskli yapıları dönüştürmezsen…
Bugün zemin iyileştirmelerine başlamazsan…
Bugün vatandaşın evini, okulunu, hastanesini güçlendirmezsen…
Yarın enkaz başında timsah gözyaşı dökmenin hiçbir anlamı yok.
***
Evet…
Gemlik titredi…
Ama belki de asıl titremesi gereken biziz.
Belki de bu sarsıntılar, unuttuğumuz korkuları suratımıza çarpmak için geldi.
Belki de bu depremler bir prova, son perdeyi bekleyen bir fragman…
Belki de hâlâ küçücük bir şansımız var.
Ama şunu sakın unutmayın:
Deprem kapınızı çalmayacak.
Kapınızı, duvarınızı, hayatınızı yıkıp geçecek.
Ve o gün geldiğinde hiç kimse “habersizdik” diye ağlayamayacak.