Bize bir haller oldu.
Üretmek aklımıza gelmiyor.
Ama bilinçsizce tüketiyoruz.
Çünkü tüketmek için şartlandırılıyoruz.
Tüketim hastalığının kaynağı da maalesef medya.
Akşamları televizyon karşısına geçtiğimizde, bize reklam arası film, dizi veya maç seyrettiriliyor.
Başımızı çevirdiğimiz her yerde, bizi cezbeden ürünler var.
Bizde şuursuzca hepsine sahip olmak istiyoruz.
Öyle ki;
Geliri asgari ücret olanlar bile binlerce liralık telefonlar satın alıyorlar.
Bir giydiğimizi, bir daha giymez olduk.
Kullandığımız herhangi bir şeyin ekonomik ömrü dolmadan, yeni bir modeli çıkarsa hemen satın alıveriyoruz.
Bir görüşte satın alıp, ardından yüzüne bile bakmadığınız kaç tane gereksiz eşyamız var?
Onlarca mı?
Belki de daha fazla…
İyi de bu kadar gereksiz harcamaya bütçemiz nasıl dayanacak?
Cevap belli.
Borçlanacağız.
Oysa zaten gırtlağımıza kadar borç içindeyiz…
Neredeyse herkesin mevcut geliri ile ödemesi imkânsız yüksek limitli kredi kartları var.
Limite güvenip harcıyoruz.
Kartların ödeme günü gelince de afallıyoruz!
Sonra da;
Tüketici kredilerini sarılıyoruz!
Ama nafile.
Borcumuz bir türlü azalmıyor.
Aksine artıkça artıyor.
Ne ‘Şükür’ ne de ‘kanaat’ kaldı.
Görünen o ki amansız bir hastalığa yakalandık.
Adı da tüketim hastalığı.
Bu hastalık tedavi edilebilir mi?
Elbette tedavi edilir.
Ama önce tedavi olmayı gerçekten istemek gerekiyor.
Gereksiz harcamalardan kurtulmak için;
Bir ihtiyaç listesi hazırlamalıyız.
Bunu yapabilsek;
Gerçek ihtiyaçlarımızın zannettiğimiz gibi sınırsız olmadığını hemen anlayacağız.
Liste yapmak yetmez.
Birde önem sırası belirlemeliyiz.
Öyle ya;
İlle de en son çıkan ve en çok özelliği bulunan ürüne sahip olmak zorun değiliz ki.
Her şeyin en iyisi bizim olmak zorunda değildir.
Ne yapıp edip daha azı ile yetinmeyi öğrenmek zorundayız.
Aksi halde, iflaslar ve intiharların arkası kesilmez.
Bu kadar da değil.
Doğru yoldan da çıkarız.
Böylece;
Hırsızlık, dolandırıcılık, zimmete para geçirme, gasp gibi insanlık dışı suçlara gireriz.
Böylece hem dünyayı, hem ahreti kaybederiz.
Ayağımızı yorganımıza göre uzatsak da hiçbir şeyimizi kaybetmesek olmaz mı?