Farklı bir pencereden bakalım hayata bugün. Günaydın ile güne başladığımız, güneşin doğmaktan hiç vazgeçmediği günlerde; hele de ufacık bir umut kırıntısı varsa, insanın; her şeye inat devam etmek üzerine kurgulanmış yapısı olduğu bir gerçek. İnsanın devam etme sorumluluğu olduğu kadar vazgeçme özgürlüğü de olmalı mı? Bu özgürlüğe sahip olan bir insan nelerden vazgeçebilir?
Çocukluktan itibaren hepimiz sürekli vazgeçmemek üzerine motive edildik. Her seçimin bir başka seçenekten vazgeçmek olduğunu düşünmeden, seçtiğimiz yolda karşılaştığımız zorlukları vazgeçmeden zorlamak ve sonunda da sabrettiğimiz için başarıya ulaşacağımız inancıyla yürüyoruz. Çabalıyoruz çünkü vazgeçmek zayıflık, vazgeçmek pes etmek, vazgeçmek ayıp.
Olumlu vazgeçişleri fark edemiyoruz. Kendimizi, duygularımızı ve bizden filizlenecek yeteneklerimizi keşfedemediğimiz için; belki de bambaşka noktalarda faydalı olabilecekken, debeleniyoruz. En kötüsü ise; yaşamaktan vazgeçmek olarak ortaya çıkıyor bu olumsuz vazgeçmelerin. Umut etmekten ve bir yerlere varabileceği umudundan vazgeçen insan, hayata tüm kapılarını kapatıyor. Böyle bakıldığında ölümden bile kötü bir durum. Sadece günü geçiren, kurgulanmış bir robot gibi nefes alıp verip dünyadan ayrılacağı günü bekleyen insanlara dönüşüyoruz. Hatta “bu hayat bu kadarmış” deyip, umutlarını öldükten sonra yaşayacağı ikinci bir hayata bağlayan milyonlar oluyoruz. Bu vazgeçiş bir özgürlük değil, bir pes etme aslında…
Hayatı olumlu etkileyebilecek vazgeçişler büyük cesaret ister. Çoğumuz bu cesareti bütün ömrümüz boyunca gösteremediğimiz için asla alternatifleri bilemeden yaşar gideriz. Vazgeçememenin en büyük nedenlerinden biri de aslında tam olarak ne istediğini ve ne ile mutlu olacağını bilememekten kaynaklanır. Hepimizin sevdiği işi yapmak hayali vardır. Ama kaçımızın sevdiği işi yapıp yapmadığına dair fikri var? Kendimizi mahkûm ettiğimiz, içinden çıkmaya cesaret edemediğimiz çerçevenin içinde yaşamaya devam ediyoruz. Daha mutlu olma ihtimalimiz olan bir seçenek varsa da; bu büyük risk taşıdığından kendimizce oluşturduğumuz güven kabuğunun içinden asla çıkmıyoruz. Diğer tüm seçeneklerden vazgeçiyoruz. Kabullendiğimizde her şeyin çok rahat olacağını düşünüyoruz. Kabul edip boyun eğdiğimizde hayatın kolay olacağı, devam edip çabalamanın erdem olduğu düşünülür. Oysa vazgeçmek, her zaman zayıflık değildir. Bazen bırakacak kadar güçlü olmak gerekir.
Çoğu zaman alternatifimiz yokmuş gibi görünse de; insanın önüne çıkan karar noktalarında birçok alternatifi oluyor. Bu alternatifleri fark edip, birine karar verebilmek için hayatının hedeflerini koymuş, kendi huzuru ve geleceği için planını yapmış olması gerekiyor insanın. Tabi ki her vazgeçişte ve her seçimde bir pişmanlık riski bulunsa da; vazgeçmek ve seçmek özgürlüğünü hissedebilmek için olmazsa olmaz “kendini tanımak”. Kimi zaman ise içinde yaşadığı düzeni bozma riskine girmemek, başka bir yolu tercih edip yürüdüğü yoldan vazgeçmemek, yaşayacağı hayal kırıklıklarına karşı bir koruma kalkanıdır insana…
Vazgeçmek özgürlüğü her zaman olmalı insanın. Sonunda pişman olma ihtimali olsa bile; yepyeni bir pencere açabilme cesareti gösterme gücü onun en büyük kazancıdır. Vazgeçtiği için utanmadan ya da yargılanmadan seçiminin sonuçlarını kendisi göğüsleyebilmeyi tercih edebilmelidir. Belki de çocukluğumuzdan beri işlenmesi gereken öğreti de budur. Önce kendini tanıma özgürlüğü verdiğiniz birey eninde sonunda nelerden vazgeçip, hangi yolların peşinde yorulmadan ve sıkılmadan direneceğini ve çabalayacağını bilecektir. Özgürce seçimini yaptığı bu yolda düşse de, zaman zaman başarısızlık hissine kapılsa da vazgeçişinin sorumluluğunu kendisi taşıyabilecektir.
Vazgeçmememizi söyleyen yüzlerce söz ve öğretiden farklı olarak zaman zaman vazgeçip, farklı bir yol seçme cesareti gösterebilmek gerekir. İnsanların seçimleri üzerine yıllarını harcamış olan psikiyatrist Irvin D. Yalom’un sözleri de insanın yaşadığını hissedebilmesi için gerekli olanı ne güzel özetler: “Her evet içinde bir hayır vardır. Bir şeye karar vermek başka bir şeyden vazgeçmek demektir. Kararlar acı verir; çünkü olasılıkların sınırlılığını ifade ederler ve bir insanın olasılıkları ne kadar sınırlıysa insan ölüme o kadar yaklaşır.”