Şiddet gerçeğinin tarihi çok eski, yöneldiği canlı ve cansız odakları çok değişken ve sebepleri çok sayıda iken kısacık bir köşe yazısında bunun bütün unsurlarını ele almak ve tartışmak tabi ki mümkün olmayacaktır. Ancak şiddeti olumsuz bir kelime olarak değerlendirdiğimizde; bu olumsuz durumun özellikle de “Şiddete Karşı” uluslararası bir tavır konması amaçlanmış bu haftada sevgi duygusuyla birlikte anılması üzerine biraz kafa yorabiliriz diye düşünüyorum.
Öldürmek ve sevmek kelimeleri yan yana geldiğinde nasıl bir his veriyor? Sevmek kelimesi olumlu, çoğalmayı ve mutluluğu çağrıştırırken; öldürmek fiili azalmak ve yok olmayı anlatıyor değil mi? Bir insanın bir canlının hayatına son vermesinin birçok sebebi olabiliyor. Yüz yıllardır bu konuların uzmanları bu denli bir şiddetin nedenlerini, sonuçlarını ve önleme yollarını araştırıp tartışıyorlar. Bense “sevgi” den öldürmek denen ruh halini anlamaya çalışıyorum.
Yaşadığımız toplumda anneler için söylenmiş muhteşem sözler ve anneleri en üst değer kategorisine koyan bir görüş olduğu aşikâr. Annelerimizi çok seviyoruz. Bizi büyüten, bize ilklerimizi öğreten, kayıtsız şartsız seven ve bire beş katarak bizi çoğaltan annelerimiz… Bir kadın sadece bizim annemiz olduğunda mı bu değeri ve saygıyı hak ediyor? Başka birilerinin annesi, ya da kendi çocuklarının annesi olması veya anne olmayıp sadece abla, kardeş, kadın olması yetmiyor gibi. Okumak, öğrenmek, hayata katkı sağlamak, en büyük özgürlük olan konuşmak ve emeğiyle dünyaya katkıda bulunmak her bireyin hakkı değil mi?
Belki de sevgiyi tam olarak anlayamıyoruz. Sevgi en basit manasıyla sevdiğinin mutluluğundan mutlu olmaktır. Bu canlılar arasında sevginin tanımı olabilir. Karşılıksızdır, hesapsızdır, ölçü birimleri ile ifade edilemez.
Farklı sevgi çeşitleri de sayabiliriz. Mesela hayatımızı kolaylaştıran eşyalarımızı severiz. Çamaşır makinamız ya da arabamız bozulduğunda çok canımız sıkılır ve üzülürüz. Demek ki biz insanlar işimize yarayan eşyalarımızı seviyoruz. Kimse ile de kolay kolay paylaşmayız sevdiğimiz eşyaları öyle değil mi? Zaten biz ne istersek onu yaparlar ne de olsa sahibi biziz. Bu sevgi tanımı acaba tanıdık geldi mi? Son dönemlerde yaşanan şiddet olaylarının kadınların fikirlerini ve karakterini ortaya koymasından kaynaklandığını yaygın olarak savunanlar için kadın birey değil, eşya statüsüne konmuş oluyor.
Fikirlerini ya da yaptırmak istediklerini karşısında kabul ettiremeyen bireylerin ilk başvurduğu yöntem psikolojik aşağılama ve psikolojik şiddet olurken ilerleyen safhalarda durum fiziksel şiddet noktasına geliyor.
Hayvanları ve içinde yaşadığımız doğayı da severiz. Ne de olsa hepsini biz kumanda ediyoruz. Eğer sınırlarını aşarlarsa müdahale edebilme hakkını daima kendimizde buluyoruz. Çoğu insanın köpekleri kedilerden daha fazla sevdiğini söylemesi köpeklerin kendi istedikleri gibi davranması olabilir mi? Biraz koşullu bir sevgi gibi geldi bana, siz ne dersiniz? Öyle görünüyor ki sevgiyi birçok tanımlama ile ortaya koyabiliriz. O zaman şu öldürecek kadar çok sevmek duygu durumuna bir açıklama getirelim…
Tıbbi bir psikolojik problemi ve herhangi madde bağımlılığı olmayan sağlıklı bir kişinin sevdiğinden dolayı cana kıydığını söylemesi gibi, şiddet gören bir insanın beni çok sevdiği için beni çok kıskanıyor demesi de gerçek sevginin bilinmediğini gösteriyor aslında.
Çünkü gerçek sevgi sevdiğini olduğu gibi kabul etmeyi, onun mutluluğundan mutlu olmayı, anlayabilmeyi, güveni, saygıyı, merhameti, vicdanı ve karşısındakinin daima iyiliğini düşünmeyi gerektiriyor. Bu durumda sevgi ile şiddeti yan yana kullanmanın ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkıyor. İlk yumruğu sallayanın fikirlerinin yetersizliğini ilk kabul eden kişi olduğu savı üzerine ciddi düşünülmelidir. Eğer şiddetin altında yatan gücü ve kontrolü elinde tutma isteği ise; bundan sıyrılmak isteyen insanları uzun ve zor bir yol insanlığı beklemektedir