Eleştirmek fiilinin kelime anlamı üzerine biraz araştırma yaptım. “Bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek yöntemiyle inceleme işi” olarak tanımlanıyor. Ve tanım devamında ise; “böyle bir inceleme sonucu genellikle yanlış yönlerini belirtme işi” cümlesiyle tamamlanıyor. Eleştirinin çok ciddi bir birikim, yetenek ve özen gerektirdiğine inanan bir insan olarak ben, geçmişte de birkaç defa hoyratça yapılan anlamsız eleştiriler üzerine bir şeyler söylemeye çalışmıştım. Belki konuyu biraz daha somutlaştırmak ve ilerleyen satırlarda bir eleştirinin güzel bir sonuca ulaşabilmesi için olması gereken şekli ortaya koymak gerekli olabilir.
Aslında konu biraz insanların kendilerini hangi konularda yetkin gördüğü temeline dayanıyor diye düşünüyorum. Hiç kimse her konuda tam bilgili ve yetkin olamaz. Ancak her insanın da iyi yaptığını ve iyi bildiğini düşündüğü bir konu mutlaka vardır. Özgüvenimiz iyi bildiğimiz ya da iyi yaptığımıza inandığımız konuda gelişir. Ve bu özgüven ile kendimize sosyal hayatta bir yer bulmaya çalışırız. Eğer sürekli bir şeyler öğrenmeye ve kendimize uygun gördüğümüz alanlarda ileriye gitmeye çabalıyorsak da zaman içinde fark ederiz ki bu yolculuk sonsuzdur. İnsan iyi olduğuna inandığı konuda ya da işte ustalaştıkça öğrenmesi gerekenlerin ne kadar çok, yolunun ne kadar uzun olduğunu görür. Belki ömrü bile yetmeyecektir. Bilgi sonsuzdur.
Durum böyle olunca eleştiri konusu daha anlamlı ve tartışılır bir hal alıyor. Belki de hayatta en kolay olan üzerine emek verilmeden, çaba gösterilmeden ve en ufak bir düşünce üretmeden birilerini eleştirmek haline geliyor. Öncelikle bir insanın eleştiriliyor olabilmesi için hareket ediyor, çalışıyor ve bir şeyler için emek veriyor olması gerekiyor. Hiçbir şey yapmayan bir insanın eleştirilebileceği yegâne konu belki de yapabileceklerini, potansiyelini ve ömrünü boşa harcaması olacaktır. Ki bu eleştiri de sık sık duyduğum bir eleştiri haline geldi.
Ama konumuz şu anda katkısı olmayan sadece olumsuzlamak amacıyla yapılan eleştiriler. Öncelikle bir eleştirinin sağlıklı olabilmesi için eleştiren kişinin eleştirdiği konuyla ilgili bir çalışması olması, fikri ve bilgisi olması gerekiyor. Burada tabi ki fikrimiz var. Fikrimiz olduğu için eleştirebiliyoruz diyebilirsiniz. Hal böyleyse eğer ikinci önemli unsur karşımıza çıkıyor. Eleştirdiğimiz durumla ilgili; bizce olması gereken doğrunun açıklanması, o doğruya ulaşabilmek için yol önerilerinin ortaya konması ve hatta eleştirdiğimiz kişiye sunduğumuz çözüm yolu ile destek verilmesi…
Ama ne yazık ki nezaket kuralları da hiçe sayılarak, acımasızca ve hoyratça yapılıyor tüm eleştiriler. Sanki amacımız karşımızdakine farklı bir bakış açısı göstermek ve doğruları anlatmak değil de; ortaya konulan emeği hiçe sayarak eleştirdiğimiz kişinin tüm istek ve coşkusunu yerle bir etmekmiş gibi… Üstelik kimi zaman bunu yapan insanlar ne yazık ki kendilerine dönüp “ben eleştirdiğim bu konu ile ilgili ne kadar emek ortaya koydum” diye sormuyorlar bile. Sonuçta ortaya kuru kuru, pek de bir işe yaramayan, çoğu zaman dedikodu noktasını geçemeyen ve yıkıcı olan bir durum çıkıyor. Biraz düşündüğünüzde yakın veya uzak çevrenizde buna benzer onlarca örnek bulabilirsiniz.
Bu halin değişmesi biraz zor görünüyor. Bu durumda eleştirilen kişinin çok temiz ve sakin bir akıl ile gelen eleştirileri karşılaması gerekiyor. Eleştirinin doğru veya adil olup olmadığı ve içinin ne kadar dolu olduğu üzerine düşünülmesi; eğer eleştirinin haklı olduğuna karar verilirse ise mutlaka bundan ders çıkarılması ve eleştiriyi yapan kişiye teşekkür edilmesi gerekiyor. Böyle bir ortamda; doğru yolun gösterildiği adil ve düzgün bir eleştiri elmas kadar değerli bir hal alıyor.
Hep yanlışlar ve beğenilmeyenler üzerine eleştiri konusu hayatımızda büyük yer kapladığından olsa gerek; bizler pek çevremizi yüreklendiren, başarmaya çalıştıkları konuda daha da coşku verecek ve mutlu edecek söylemler konusunda epey cimri davranıyoruz. Bu durum çocukluğumuz, okul hayatımız, ev ve iş hayatımız ve hatta memleketimiz ile ilgili konularda bile böyle oluyor. Sonuçta da hayatındaki mutlulukları göremeyen, coşkusunu ve umudunu kaybetmiş insanlar olarak yetişiyor ve hayatlarımızı da o şekilde geçiriyoruz. Oysa bir amaç edinip bir işe girişmek ve üzerine emek vermektir insanı hayata bağlayan ve yaşamını anlamlı kalan. Biz sanırım en çok bunu atlıyoruz, kazanmanın değil katılmanın önemli olduğunu bildiğimiz halde…
Talep edilmeden yapılan yardımın bile bir anlamda eleştiri sayıldığı günümüzde yazınız daha da anlamlı oluyor. Güzellikleri fark edip "atlamamak" mesajınıza gönülden katılıyorum. Günlük koşuşturma içinde önemini kaçırdığımız değerleri hatırlatan yazınız için teşekkürler...
yüreğine..kalemine sağlık..süperr..
yüreğine..kalemine sağlık..süperr..
yüreğine..kalemine sağlık..süperr..