Yeni bir yazıya giriş yaparken yanıma gelen yedi sekiz yaşlarında üç kızın bana olan heyecanlı yaklaşımları yazacaklarımı tamamen değiştirdi.
Çok mutlu oldukları anları anlatır gibi heyecanla anlattıkları “Ben küçükken” diye başlayan yaralanma hikâyeleri beni tek derdimin eve biraz daha geç girebilmek olduğu yıllara götürdü. Orada da bıraktı. Biliyorum yarın sabah uyandığımda o yıllar yine çok gerilerde kalacak ama bu birkaç saatlik dönemimde o yıllarda kalmamda bir sakınca yoktur sanırım.
Şu an; yolumu kaybettiğimde hayata çocuk gözleriyle bakabilmenin belki de bana bir yol çizebileceğini anladığım noktaya geldim. O nokta öyle huzurlu bir nokta ki…
Çocukların gözleriyle dünyaya bakmanın özelliğini düşünmek hemen şimdi bize yeni bir yol açabilir belki. Takılıp kaldığımız, sürekli hesaplaştığımız hayal kırıklıklarımızın, pişmanlıklarımızın, bir türlü kopamadığımız köklerimizin bizi sürekli kendisine çektiği geçmişimizin çocuk gözlerinde hiç önemi yoktur.
Hepimiz zaman zaman yolumuzu kaybettiğimizi hissediyoruz. Belki de o an bir çocuğun nedensiz mutlu oluşunu hatırlamanın tam zamanıdır…
Ve aslında çocuk olmanın bir başka güzel yanı da bize bir yetişkinin kaygıları yüklenmediyse herhangi bir gelecek kavramı olmamasıdır. Çocuklar geçmişe takılmaz, gelecek ile ilgili kaygı taşımazlar. Küçücük şeylerden mutluluk ve heyecan duyarlar. Büyük beklentileri yoktur.
Yetişkinler tarafından öğretilmedikçe başka bir insanı dışlamaz, herhangi bir hayvana karşı şiddet, korku ya da nefret hissi beslemezler. Bu kadar huzurlu bir bakış açısını neden bunca kaygı, nefret ve korku ile besleriz o bambaşka bir yazı konusu olabilir.
Yıllar bizim “yavaş geç lütfen” çağrılarımıza kulak asmadan uçarak giderken “ah keşke hep çocuk kalabilseydik” söylemlerinin anlamsızlaştığını düşünürüz. Oysa o kulak vermediğimiz, “şimdi senin çocukça isteklerine kulak veremem” diye susturduğumuz, “koskoca insana yakışıyor mu” diye bastırdığımız içimizdeki çocuk bizi bir ömür boyu rahat bırakmaz…
Bir çocuk ile samimi olarak sohbet edebildiğinizde sizin için karmaşık gelen birçok sorunun ve olayın aslında ne kadar basit bir açıklaması ve kimi zaman da çözümü olduğunu önünüze pat diye koyduklarını görür ve şaşırırsınız. Ne zaman bir çocuk ile sohbet etsem hayatı bu kadar karmaşık hale sokanın kendimiz olduğunu düşünürüm.
Sonradan kazandığımız korkulardan uzak, sonradan öğretilen tüm ayrımlardan bağımsız, tertemiz bir akıl ile dünyaya yeniden bakmayı başarmak mümkün olabilir mi?
Kalıplara sokulmuş, kendi düşüncelerimiz olup olmadığı konusunda emin olmadığımız düşüncelere sahip, özgür düşünmekten ve hayal kurmaktan uzaklaştırılmış olarak bizler yeniden hayal kurmayı başarabilir miyiz?
Asıl soru; içimizdeki çocuğu gerçekten susturmak zorunda mıyız?