İnsan zaman zaman sağlıklı düşünmekte zorlanıyor. Öyle değil mi?
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki sanki 7,5 milyarlık dünya bir küçük köy haline gelmiş gibi. Sanki çatışmalar unutulmuş, uzlaşmazlıklar son bulmuş, insanlar bir anda insanlıklarını hatırlamış gibi mi geliyor size? Bildiğiniz inandığınız her şeyi unutun bambaşka bir dünya doğuyor mu deniyor?
Değişim bir şeyleri riske atmaktır, bu bizi güvensiz kılar. Oysa değişmemek en büyük risktir; ancak nadiren böyle algılanır.
Gözümüzle göremediğimiz küçücük bir virüsün dünyayı, insanların bakış açısını değiştirdiğini ve değiştirmeye devam edeceğini söylüyoruz.
Değişiyor muyuz gerçekten?
Evlere kapanmak zorunda kaldığımız, dışarı çıkamadığımız ve bundan dolayı sıkıntı yaşadığımızı söylediğimiz bugünlerde; yıllardır hayvanat bahçelerinde zorla kafeslerin arkasına koyup baktığımız yüzlerce hayvanı anlar hale mi geldik?
Gün gelip yiyecek bir şey bulamamanın kaygısıyla evimize erzak biriktirirken, her gün açlıktan ölen 25 bin kişinin neler yaşadığını anlar hale mi geldik?
Seyahat yasaklarının hâkim olduğu bugünlerde, yıllardır ülkelerinde savaş olması ya da bambaşka sebeplerle hayatlarına ambargo konmuş hiçbir yere kıpırdayamayan ve böyle yaşamaya çalışan insanları anlar hale mi geldik?
Çocuklarımız okula gidemiyorlar. Eğitim hayatları için kaygılanıyor, evde geçirdikleri zamanları verimli hale getirmeye çalışıyoruz. Okullar kapanmadan önce de dünyada beş çocuktan biri okula gidemiyordu. Bu yaşadıklarımızla o çocukları anlar hale mi geldik?
Sabunlarımız, temizleyicilerimiz ile sürekli temiz olmak için savaş veriyoruz. Uzmanlar bol su içmemizi ve ellerimizi sık sık yıkamamızı söylüyor. O kadar ki birçoğumuzun derisi yıkanmaktan aşırı kuruluk sinyalleri veriyor. Sık sık suya doğru koşuyor olmamız ile, temiz suya hiç ulaşamayan 2 milyar insanı anlar hale mi geldik?
Sevdiklerimizi kaybediyoruz ya da kaybetme riski taşıyoruz. Ve çok korkuyoruz. Bu korku ile her gün ve günün her anında sevdiği birini kaybetme korkusu ile yaşayan milyonlarca insanı anlar hale mi geldik?
Depremler, seller, durdurulamayan yangınlar ve baş edemediğimiz birçok doğa olayı yaşıyoruz. Dünyayı aynı vurdumduymaz tavır ile hırpaladığımız sürece daha nice baş edemeyeceğimiz sorun ile karşılaşacağımızı anlar hale mi geldik?
İstatistikler şu anda gündemde olan virüsün on yaş altı çocuklara zarar vermediğini gösteriyor. Toplumun en savunmasız kesimi olan çocuklar için bu durumu adil buluyorum. Her gün 15 bin çocuğun öldüğü, 152 milyon çocuk işçinin çalıştırıldığı, istatistiklere göre dört çocuktan birinin istismar edildiği dünyada geleceğimiz olan çocukları korumamız gerektiğini anlar hale mi geldik?
Gerçekten samimi olduğumuzda bu soruların cevabı ne olurdu? Aynı gemide hep beraber yaşamaya çalıştığımızı fark ettik mi, yoksa hala sadece kendimizi kurtarmaya mı çalışıyoruz?
“Bencillik gözüne takılmış ayna gibidir.” demiş Mevlana. “O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez.”
Sanırım insanoğlunun anlar hale gelmesi için çok daha büyük bir tokata ihtiyacı olacak…
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki sanki 7,5 milyarlık dünya bir küçük köy haline gelmiş gibi. Sanki çatışmalar unutulmuş, uzlaşmazlıklar son bulmuş, insanlar bir anda insanlıklarını hatırlamış gibi mi geliyor size? Bildiğiniz inandığınız her şeyi unutun bambaşka bir dünya doğuyor mu deniyor?
Değişim bir şeyleri riske atmaktır, bu bizi güvensiz kılar. Oysa değişmemek en büyük risktir; ancak nadiren böyle algılanır.
Gözümüzle göremediğimiz küçücük bir virüsün dünyayı, insanların bakış açısını değiştirdiğini ve değiştirmeye devam edeceğini söylüyoruz.
Değişiyor muyuz gerçekten?
Evlere kapanmak zorunda kaldığımız, dışarı çıkamadığımız ve bundan dolayı sıkıntı yaşadığımızı söylediğimiz bugünlerde; yıllardır hayvanat bahçelerinde zorla kafeslerin arkasına koyup baktığımız yüzlerce hayvanı anlar hale mi geldik?
Gün gelip yiyecek bir şey bulamamanın kaygısıyla evimize erzak biriktirirken, her gün açlıktan ölen 25 bin kişinin neler yaşadığını anlar hale mi geldik?
Seyahat yasaklarının hâkim olduğu bugünlerde, yıllardır ülkelerinde savaş olması ya da bambaşka sebeplerle hayatlarına ambargo konmuş hiçbir yere kıpırdayamayan ve böyle yaşamaya çalışan insanları anlar hale mi geldik?
Çocuklarımız okula gidemiyorlar. Eğitim hayatları için kaygılanıyor, evde geçirdikleri zamanları verimli hale getirmeye çalışıyoruz. Okullar kapanmadan önce de dünyada beş çocuktan biri okula gidemiyordu. Bu yaşadıklarımızla o çocukları anlar hale mi geldik?
Sabunlarımız, temizleyicilerimiz ile sürekli temiz olmak için savaş veriyoruz. Uzmanlar bol su içmemizi ve ellerimizi sık sık yıkamamızı söylüyor. O kadar ki birçoğumuzun derisi yıkanmaktan aşırı kuruluk sinyalleri veriyor. Sık sık suya doğru koşuyor olmamız ile, temiz suya hiç ulaşamayan 2 milyar insanı anlar hale mi geldik?
Sevdiklerimizi kaybediyoruz ya da kaybetme riski taşıyoruz. Ve çok korkuyoruz. Bu korku ile her gün ve günün her anında sevdiği birini kaybetme korkusu ile yaşayan milyonlarca insanı anlar hale mi geldik?
Depremler, seller, durdurulamayan yangınlar ve baş edemediğimiz birçok doğa olayı yaşıyoruz. Dünyayı aynı vurdumduymaz tavır ile hırpaladığımız sürece daha nice baş edemeyeceğimiz sorun ile karşılaşacağımızı anlar hale mi geldik?
İstatistikler şu anda gündemde olan virüsün on yaş altı çocuklara zarar vermediğini gösteriyor. Toplumun en savunmasız kesimi olan çocuklar için bu durumu adil buluyorum. Her gün 15 bin çocuğun öldüğü, 152 milyon çocuk işçinin çalıştırıldığı, istatistiklere göre dört çocuktan birinin istismar edildiği dünyada geleceğimiz olan çocukları korumamız gerektiğini anlar hale mi geldik?
Gerçekten samimi olduğumuzda bu soruların cevabı ne olurdu? Aynı gemide hep beraber yaşamaya çalıştığımızı fark ettik mi, yoksa hala sadece kendimizi kurtarmaya mı çalışıyoruz?
“Bencillik gözüne takılmış ayna gibidir.” demiş Mevlana. “O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez.”
Sanırım insanoğlunun anlar hale gelmesi için çok daha büyük bir tokata ihtiyacı olacak…