“Nasılsın?” diye soranlara bu ara, “ne kadar iyi olunabilirse, o kadar iyiyim” diye yanıt veriyorum. Düşünebilen ve hissedebilen bir canlı olan insanın sadece kendi iyiliği ile mutlu olabileceğine hiçbir zaman inanmadım. Çünkü bence, Tolstoy’un da dediği gibi “acı duyabiliyorsan canlısın ama başkasının acısını duyabiliyorsan insansın.”
Gözümüzün önünde yaşanan acılara kimi zaman çaresizlikten kimi zaman umursamazlıktan sadece izleyici olarak kalan bizler; ancak kendimiz yaşadığımızda acının ne demek olduğunu anlayabiliyoruz. Biz başkalarının acısına nasıl bakıyorsak, kendimiz acı çekerken de diğer insanlardan aynı bakışı görüyoruz.
Herkesin acılar karşısında verdiği tepkiler bambaşka oluyor. Nasıl insanların sevgisini herhangi bir ölçü birimi ile ölçemiyor ya da sevgiyi gösterme şeklini kalıplara sokamıyorsak; çekilen acıyı ve yaşanma şeklini de kalıplara sokmamız mümkün değil. Bu noktada değerlendirilebilecek tek konu sevgiyi ya da acıyı hissetmenin gerçek olup olmadığı…
Üzüntülerimizi de aynı sevgilerimiz gibi anlamsız, müthiş bir yarışa girer gibi yaşıyoruz.
Ne yazık ki yüzeysel, düşünmeden ve duruma dair herhangi bir çözüm, çıkış yolu bulmaya çalışmadan sadece günü geçirmek için yaşamaya başladık. Durum bu şekilde olduğunda; karşımızdakinin tam olarak ne hissettiğini anlamak, ya da onun acısını paylaşmak sadece sözlerde kalıyor doğal olarak. Acıya arkamızı döndüğümüz anda yaşananı unutuyoruz ve hayat devam ediyor diyerek yolumuza devam ediyoruz.
Bir de; karşılaşılan acıya karşı muhteşem bir gösterinin sergilendiği durumları da yaşamak zorunda kalıyoruz. Daha çok tepki veren, daha çok ağlayan, daha çok bağıran ya da daha çok söylenen daha fazla acı çekmiyor aslında.
Hafif acılar üzerine konuşulabilir ama acı büyükse, ağırsa insan dilsizleşir. Büyük acılar insanı yaşamdan koparır. İnsan günlük hayatına devam edemez hale gelir. Bundan ötesi zaten sahtedir.
İnsan acıya karşı farklı tepkiler verir demiştim. Doğrudur. Kimisi isyan ederken, kimisi hayata küsebilir… Sinirlenebilir, yalnız kalmak isteyebilir ya da yanında bir destek, bir nefes arayabilir… Sonunda ya kendinden daha kötü durumda olanları düşünerek teselli bulur, ya arada sızlayan acıya alışıp hayatına devam eder, ya da tamamen hayattan kopar. Acıyı yaşayan sonunda hangi yolu seçerse seçsin acısıyla baş başa kalır.
Ne yazıktır ki; uzun bir süredir insanlık acıdan gayrı bir şey konuşamaz hale geldi. Her zaman inandığım; birinin mutsuzluğu üzerinden asla mutlu bir hayat yaşanamayacağıdır. Sanki başka bir gezegende yaşanıyormuş gibi; görmezden geldiğimiz tüm acılar aynı gemide hep birlikte yaşamaya çalıştığımız gerçeğini hiçbir zaman değiştirmez.
İnsanoğlu her bir kişinin adil ve huzurlu yaşayacağı bir düzen kuramadığı sürece asla acı çekmekten kurtulamayacaktır…