Öyle hızlı koşuyoruz ki; sakin sakin yürümeyi çoktaaan unuttuk.
Yemeğimizi bile hızla tüketiyoruz, hayatımızda dostlara yer yok...
İnsani ilişkilerimiz tamamen yozlaştı, her şeyimiz kokuştu...
Sevgiden eser yok hayatımızda.
Değerlerimizi, inancımızı, aklımızı yitirdik...
Kültür, sanat, estetik, felsefe, ahlâk mı?
Maalesef hiçbiri kalmadı.
Sahi son sürat nereye koşuyoruz?
Ne yaparsak yapalım, hatta tüm dünyanın tapusunu üzerimize alsak bile yine de hiçbir şeyin sahibi olamayacağız....
Kaçınılmaz olan ecel geldiğinde, sahip olduğunmuzu zannettiklerimizi bırakıp bu dünyadan göçüüüp gideceğiz...
Ne tapuların, ne değerli madenlerin hiçbir kıymetinin olmadığı öte alemde, bu dünyada yapıp ettiklerimizin hesabını verebilmek için kıvranıp duracağız.
Kesin bilgidir, demedi demeyin...
***
Bugünkü yazımızı güzel bir hikâye ile tamamlamaya ne dersiniz?
Buyurun o halde hikâyemize:
“Afrika’da kayıp bir şehri arayan batılı arkeologlar, yüklerini taşımak için yerlilerden yardım isterler. Yerliler teklifi kabul eder ve kafile zor doğa koşullarında, balta girmemiş ormanların içinde yola koyulur…. Nehirleri, çağlayanları geçerek hızla ilerlerler.
Fakat bir gün yerliler aniden durup taşıdıkları yükleri yere indirirler ve hiç konuşmadan beklemeye başlarlar….Kayıp kente bir an önce varmak isteyen arkeologlar ise bu duruma anlam veremez. Rehber devreye girer ve yerlilere bekleyişlerinin gerekçesini sorar.
Yerlilerin cevabı sadece iki cümleden ibarettir:
Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor!”
***
O zaman bu kıssadan da bir hisse çıkaralım mı?
Eyyy, doymak bilmeyen bir hırsla Bursa'yı tüketenler uyarım sizedir.
Çok hızlı gidiyorsunuz, lakin ruhlarınız geride kaldı.
İşin kötüsü, bu durumun farkında bile değilsiniz.
Bursa'nın tapusunun tamamını üzerinize geçirseniz de elinizde kalacak olan 1,5 metre derinliğinde, 80 santim genişliğinde kabirdir, kabirrr.
O da nasibiniz varsa...
Bravo kardeşime. Eline sağlık. Çok isabetli tesbitlerde bulunmuşsun. Böyle uyarılılara biz faniler olarak ihtiyacımız var.