Toplumda güven duygusu kaybolduğunda, hukuk sistemine olan inanç zayıfladığında, bireyler kendi adaletini aramaya başlıyor. Bu eğilim, günümüz Türkiye’sinde neredeyse her alanda kendini gösterir hale geldi. En basit trafik kavgalarından, milyonlarca liranın döndüğü kara para davalarına kadar geniş bir yelpazede, insanlar adaletin sağlanmadığını düşündüğünde devreye kendi yöntemleri giriyor.
Peki, bu, toplumu nereye sürüklüyor?
Trafikte Adalet Arayışı: Şiddetin Kapısını Aralayan Gerilim
Son yıllarda trafikte şiddetin tırmandığını gözlemlemeyen yoktur. Şerit ihlali yapanlar, makas atanlar, hız sınırlarını hiçe sayanlar...
Kurallara uymayan sürücülerin cezasız kalması, diğer sürücülerde büyük bir öfke birikimine yol açıyor. Öyle ki, artık trafikte yaşanan basit bir ihlal, büyük kavgalarla sonuçlanıyor.
Televizyonda her gün izlediğimiz trafik kavgaları, aslında daha derin bir sorunun yüzeydeki belirtisi. Hukuk sistemine güvenmeyen insanlar, adaleti kendi elleriyle sağlamaya çalışıyor. Arabasında sopa ya da bıçak taşıyanlar, tartışma anında bu silahlara başvurarak ‘kendi adaletlerini’ sağlama çabasına giriyorlar. Ancak bu çabalar, sadece şiddeti körüklüyor.
Namus Cinayetleri ve Kan Davaları: Geriye Götüren Adalet Arayışı
Daha tehlikeli bir örnek ise namus cinayetleri ve kan davaları. Bireyler, yasaların yeterince sert olmadığını düşündüklerinde kendi cezalarını uygulamaya kalkışıyorlar. Bu zihniyet, toplumu adım adım geriye götürüyor. Mahkemelerin hafif cezalar verdiğine inanan aileler, adaletin sağlanmadığı korkusuyla kendi içlerinde bir ‘hukuk’ oluşturarak şiddet dolu bir döngüye giriyorlar.
Kan davaları da bu sürecin en yıkıcı sonuçlarından biri. Nesiller boyunca süren düşmanlıklar, devletin adaleti sağlayamadığına dair inançla daha da perçinleniyor. Bu noktada, insanlar devletin hukukuna güvenmek yerine, kendi yöntemleriyle intikam almayı tercih ediyor. Oysa bu döngü, sadece yeni nesillerin de şiddet içinde büyümesine yol açıyor.
Polat Davası: Toplumsal Güvenin Çöküşü
Son dönemlerde gündeme damgasını vuran Dilan ve Engin Polat davası, toplumun adalete olan inancını derinden sarsan olaylardan biri oldu. Kara para aklama suçlamasıyla tutuklanan bu isimlerin tahliyesi, toplumda “suç işleyenler cezasız kalıyor” algısını pekiştirdi. Adaletin zayıf kaldığını düşünen bireyler, hukukun dışına çıkarak kendi yöntemlerine yönelmeye başlıyorlar.
Bunun yanı sıra, çocuk katillerine uygulanan iyi hal indirimleri, vicdanları yaralayan bir başka önemli sorun.
Bir çocuğu katleden birinin iyi hal indirimi alması, adalete olan inancı tamamen yok ediyor. İnsanlar, bu tür kararlarla karşılaştıkça hukuk sistemine güvenmek yerine kendi adaletlerini sağlama arayışına giriyorlar.
Sonuç: Kendi Adaletini Aramak, Kaosu Getirir
Adalet, bir toplumun huzurunun en temel teminatıdır. Ancak insanlar hukukun yetersiz kaldığına inanırsa, kendi adaletlerini sağlamaya çalışır ve bu da toplumu kaosa sürükler. Trafikteki kavgalar, namus cinayetleri ve kan davaları gibi örnekler, bireylerin kendi adalet arayışlarına girdiğinde ortaya çıkan tehlikeli sonuçlardır.
Toplumsal huzurun sağlanması, adalet sistemine olan güvenin yeniden inşasıyla mümkün olacaktır. Çünkü adaletin olmadığı bir toplumda, şiddet, kaos ve düşmanlık her zaman var olacaktır.