Her zaman vurgu yaptığım konulardan birisi içeriden, arkadan vurulma mevzusudur.
Tarih ibret almak içindir.
Masallar silsilesi olarak bakılamaz. Hatta ulusların mitleri(destan) ve hikayeleri bile önemlidir.
Bütün bunlar; "Ulusal Bilinci ve Ulusal Bilinçaltını oluşturur."
İşte şu bizim batı vahşetinin, saldırganlığının, kurduğu örgüt ve teşkilatların arkasında da bu târihi arka planı, mitleri ve hikayelerin izlerini ve kalıntılarını gözlemlemek mümkündür.
Şu meşhur Çanakkale'nin Truva Atı hikayesi, hani şu Homeros'un İlyada'sı...
Helen'in Truva'ya kaçışı, on yıl süren Truva savaşları...
Truva safında harbe dahil olan Kuzey Anadolu'nun meşhur kadın savaşçıları
Bu arada bu kadın savaşçılar bize yabancı değil. İskit Kadınlarından oluşan bir yapı.
Hikayesi uzun. Ayrı bir yazı konusu olur.
Diyeceksiniz ki, "Yahu dünya toz duman, sen neden fî tarihinin hikayelerinden dem vuruyorsun be adam?"
Haklısınız aslında!
Fakat milattan önce olmuş bu hikayelerden batılı vahşilerin aldığı derslerle kurduğu örgüt ve yapılar, ellerinde hançerle arkamız bekliyorsa, o zaman bu işin kökenlerini hatırlatmak gerekiyor.
En azından, bu benim durduğum yaşam alanından ve birikim sahasından böyle görünüyor.
Neyse, gelelim bizim Truva'ya ve onun meşhur atına.
Adamlar onlarca Truva filmi çekti.
Takmışlar bu Truva yenilgimiz konusuna.
Çünkü Türkü yenmenin ip uçları bu hikayede gizli.
Bu arada bu atın Filmde kullanılanını görmek isterseniz Çanakkale'ye mutlaka bir gezi yapmalısınız.
O meşhur at, meydanda sizi selamlayacak.
Lafı daha uzatmadan anlatacaklarıma baslayayım;
Batılılar, Truva'da Türkleri nasıl yeneceklerini öğrenmişler ya....
Onu sonraki nesillere aktarmak için filmler diziler yapıp duruyorlar...
Olay kişisel başlıyor. Aşk, hani şu bizim dizilerde bolca reklamı yapılan insanî bir duygu.
İlle de aşk yaşanacak ki, olacaklar olsun.
Sonrasında kişisel olayı bahane ederek çıkarılacak savaş.
Daha sonra eğer batı medeniyeti Doğuyu yenemez ise girişilecek manevra.
Doğunun İNANÇLARINI,
MİT'lerini kullanarak,
sembollerini kullanarak arasına sızma ve gaflet anında onu yere serme.!
İşte bu kadar!
Yaşasın zafer, ondan sonrası kan ve göz yaşı, vahşetin dibi.
Misal mi istiyorsunuz:
Osmanlı'nın çöküşüne bakın. Adım adım her çıkmak zorunda kaldığı yerde geride kalan Türk ahaliye ne edildiğine bakın.
En yakını Yunanlıların Mora isyanı ve
Anadolu'nun işgali, bir sonrasında Kıbrıs, Filistin ve Gazze'de yaşananlar ve Lübnan, Irak, Afganistan işgalleri.
Doğumuzda başlatılmaya çalışılan Kürt İsyanları.
Batılılar'ın örgütlediği Kürt aşiretleri 1804'de başladılar kaşımaya, bu gün kırk dördüncü isyanla yüz yüzeyiz.
Bir de tarikatlar ve şeyhler konusu var.
Üstelik Kitabımız Kur'an bize fırkalara ayrılmayı, gruplaşmayı men etmişken.
Bu konuda yaşadığımız en son örnek de, FETÖ'nün Türk Milletine yaşattığı On 15 Temmuz kabusu.
Neredeyse daha dün yaşandı bunlar.
Bir de dumanı henüz üzerinde tüten PKK hainlerinin âni baskını var TUSAŞ'a...
Hala merak ediyorsunuz değil mi!?
Olayı nereye bağlayacağım!
Tüm bunların olma nedeni; bizim NATO'ya girmemiz.
Her şey orada başladı.
Evet güya bize güvenlik sağlayacak olan Nato'ya girdik, o günkü yöneticilerimiz tarafından sokulduk.
Çünkü o bizi yöneten kimseler, Amerikan mandası taraftarı idi.
İnanmayan, o dönemde yazılan hatıralara ve o günkü gazete manşetlerine bakabilir.
Bizi Nato'ya aldılar ancak, NATO kelimenin tam anlamıyla bize GİRDİ!
Nasıl mı?
Açık ve gizli yapılanmalarının tamamı ile üstelik bu imzalanan açık ve gizli antlaşmalar gereği, açık ve gizli yapılarını Türkler'in tüm devlet ve özel yapılanmalarının içine kurdular.
Odalar, birlikler, Tüm Devlet Teskilatlanması bu yapıya teslim edildi.
Adı mı ne bu yapının?
KILIÇ; Kısa Roma kılıcı. En çok bilinen adıyla GLADİO!!!
İçimize kurulan Truva atlarının giriş kapısı!
Türkiye'de kurulmuş, bilinen ve bilinmeyen tüm teskilatlanmaların bağlı olduğu yer.
Cuma hutbelerine bile karar veren görünmeyen el...
İşte O.
Ondan kurtulmadan, ne bu saldırılar biter, ne de kargaşa.
Türk Kalesinin kapısını açacak düşman askerlerini içeriye sokan işte O!
Truva'nın atı!