Kıymetli kardeşlerim, Suriye, İran ve Irak'ta olan her şey, kanadını sallayan sinek bile Türkler ve toprakları için yaşamsal öneme sahiptir.
Bu topraklar da yaşanan olumsuzluklar hepimize:
Toplumsal, Dinsel, Coğrafî, Askeri, Siyasi, Ekonomik ve varoluşsal sıkıntılar yaşatır ve geçmişte ve an itibarı ile de yaşatmıştır.
Atalarımız; Anadolu topraklarına girmek ve ele geçirmek için, Suriye, Irak ve İran da devlet kurarak hazırlanmış ve yüzyıllar süren bu hazırlık Doğu Roma İmparatorluğunu yok ederek Türk topraklarını yeniden ele geçirmemize neden olmuştur.
"Nasıl yani?"derseniz, daha öncede mi buralar bizde idi diye soracak olursanız?
Hitit kabartmaların da var olan bağlama çalgısına dikkatli bakmanızı öneririm.
Aynı bağlama, tipi, şekli bile aynıdır. Rahmetlik Halk ozanımız Aşık Veysel'in elinde Türk ezgilerini bu yüzyılda icra etmistir, nokta.
Gelelim Suriye mevzusuna:
Bu terörist Abdi Suriye'de ki yeni, "sünni görünümlü, sakallı lider" ile bir protokol imzalamıştı geçen günlerde. Arapça yayınlanan El Mecelle Dergisine, bu hafta içinde bir söyleşi (röpörtaj) verdi terörist Abdi. Mürekkebi bile kurumadı.
Bizim Sünni görünümlü Golani hakkında Suriye'de olaylar başladığında, bilgiye dayalı yorumlarımı yazmış ve adama çok dikkat edilmesi gerektiğini, birini kazıklayıp, aldatacaksa bunun "Türkiye" olacağını,
bu adamın beş yıl boyunca Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman ve İsrail istihbaratının elinde Irak hapishanelerinde "terbiye" edildiğini açık açık yazmıştım.
PYD'nin terörist başı Abdi ile imzaladığı protokol yazdığım her şeyin doğrulanması oldu.
Fransa tarafından yapılan tavsiyeler, Pentagon tarafından yapılan baskı, İngiltere tarafından yapılan temaslar ve Suriye'ye uygulanan mâli-tîcari ambargoların kaldırılacağı vaadi ile protokol imzalandı.
Olaylar gelişirken Suriye hükümeti Türkiye'ye bilgi verdi mi, fikir istedi mi?
Hayır, bin kere hayır!
Türkiye'ye telefon bile etmedi. Yok saydı.
Sen elli kere Kasyum dağına çık, çay iç kahve iç.
Adamın kafasında yoksun.
O kadar net durum.
Suriye Türkmeni'ni bile yok saydı adam.
"Unuttum dedi" hatırlatanlara.
Adamın, saçına, sakalına bakmayın, müslüman görünümlü
yep yeni bir tiple karşı karşıyayız. Efendilerinin emrinden de çıkamıyor. Hapishanede yıkanmış-itaat altına alınmış bir beyin var karşımızda.
Bunları hiç yazmak istemezdim, fakat gerçek durum bu.
Bizim iletişim araçlarını kontrol eden tipler; Polyannacılık oynamayı bırakmalı.
Özellikle, Ana Akım Medya ve Yazar-Çizer, Yorumcu takımı.
Bu olaylar gelişirken, bu yazıdan bir önceki yazımda konuyu biraz incelemiştim.
Ana fikrim şuydu:
PYD ve onun efendileri bu örgütü oluşturdu, silahlandırdı, eğitti ve bunu aslında ekonomik nedenlerle yaptı.
Ancak bunu kendi din-politikası altına gizledi.
Bu kullanışlı aparatı aslâ bırakmayacak, terketmeyecek ve
vazgeçmeyecekler.
Yahudiler ve onları sadakat ile destekleyenler "üç bin beşyüz yıllık" bir sabrın sonucu bu noktaya ulaştılar.Demek istemiştim.
Bu bakımdan bu protokol ile PYD'yi olduğu gibi, silah ve tüm imkanları ile Doğu Suriye de koruma altına alıyorlar demiştim. Bunun nedeni;
Türkiye üzerinde yürüttükleri ve sekiz ay içinde önemli siyasal ya da toplumsal-politik çok büyük sonuçları olacak bir olay
tasarlıyorlar diye yazmıştım.
O hazırlık yaptıkları gün geldiğinde
altmış beş bin kişilik terörist topluluğunu Türkiye'ye karşı kullanacaklar imâsında bulunmuştum.
Suriye Devleti ve PYD arasında imzalanan protokolden sonra, Suriye Polis güçleri bölgeye akrabalarını ziyaret için girmeye kalktı.
Sonuç: Tutuklandılar.
Sosyal medyada olay lehine yazan bölge Arapları da tutuklandı ve şiddete uğradı. Anlaşma hakkında konuşan ve sevinç gösterisi yapan bir gruptan iki kişi ortadan kayboldu.
Daha sonra şiddetle darp edilmiş ve ölmeye yakın bir halde çöle atılmış bedenleri bulundu.
PYD (Amerika-İngiltere, Fransa-İsrail) bilindik oyununu oynuyor.
İmza at, uyut-unut. Söz ver ama sakın durma.
Bir protokolün, anlaşmanın, antlaşmanın yürüyüp yürümediği sahada ki uygulamalardan belli olur.
Esas amaç uygulamalarda kendisini gösterir.
PYD gibi batının emrinde ki çeteler; Efendilerine hizmet için yanıp tutuşuyor.
Görünen bu.
İmzaladıkları protokol yalnızca hapis amaçlarına ulaşmak ve biraz daha zaman kazanmak için kullanmaya çalıştıkları aparatlardan birisi.
Gelelim Teröristin Arap Dergisine verdiği söyleşiye;
Bu söyleşide Abdi diyor ki: Türkiye'nin Apo ile imzaladığı PKK ile yürüyen süreci, memnuniyetle izliyoruz. Bu konu bizi bağlamıyor.
Silahları bırakmayacağız, petrol sahalarını vermeyeceğiz.
Sınırları Suriye devleti denetimine bırakabiliriz
(Türk devletini durdurmak için planlanmış).
Bölgeye Suriye ordusu ve güvenlik güçlerini
sokmayacağız.
Daha bir sürü meydan okuma.
Adamların arkasında cümle batılı devletler saf tutmuş.
PYD'ye baya bir güven gelmiş.
Tüm bunlar olurken;
Suriye Anayasası açıklandı.
Eyalet sistemine göre devlet öngörüyor.
Fakat her ne hikmetse Eyaletler arasında Türk Bölgelerini kapsayan bir kısım yok.
Süryani, Keldani, Dürzi, Ermeni, Kürt ve Arap eyaletleri var.
Fakat Türkün adı bile yok.
Suriyenin başında ki (Amerikan-İsrail) Golanisi, sakallı, sünni görünümlü sayın lider unutmuş Türkleri.
Türkiye ne yapıyor? Asker ve silah sevk ediyor.
Bölgede askerî harekatımız olanca şiddeti ile devam ederken, siyasilerin dillerinde:
Barış-kardeşlik, aşk,çiçek-böcek ve "Kürtlerin hakları" verilsin söylemleri ile gruplar halinde, tekrar Şama gitmeleri, birer kahve içip dönmeleri düşüncelere sevk ediyor bölgeyi izleyenleri.
Suriye yetkilileri tarafından Türkiye lehine bir kelimenin bile edilmemesi dikkatimizi çekiyor.
Irkçı biri değilimdir.
Ancak keskin bir milliyetçi olduğum kesin.
Acaba diyorum. Birilerini göreve getirirken, ırkına da baksak mı?
Türkiye'nin bakanlarının ağzından, "Suriye'de ki Türklerin hakları ile ilgili tek kelime işitmez iken, Sayın bakanın ağzından Suriye'de ki Kürtlerin hakları verilmeli!" Cümlesini işitmek beni hem üzdü, hem düşündürdü. Bakan bey şimdiki siyasi liderden sonra, Cumhur Başkanlığı için adı geçen Doğu Anadolu bölgesinden birisi olunca, insanın gözleri doluyor.
Şehit edilen Osmanlı askeri büyük dedem, şehitlikten kalkıp bu sözleri işitse, ne derdi ki; Türk devletinin başında Türklerin değilde, Kürtlerin haklarının derdine düşmüş, bunu da Televizyon ekranından tüm dünyaya, gözümüzün içine baka baka söyleyen, yarının Cumhur başkanı adayı bir siyasi kimlik.
Hiç değilse, "bölgede ki Türklerin ve Kürtlerin hakları tanınmalı, verilmeli" demeli idi ki, siyaseti iyi yaptığı belli olsun, durumu kurtarsın.
Gazeteci dostum Sadullah Özcan beyin köşesinde, yazılarında verdiği bilgilere göre bu sayın bakan MHP'nin gelecekteki lideri olmaya da aday isimler arasında.
Gelse sorma şimdi;
Beyefendi gelecekte MHP' nin başında lider olarak bulunursa "Kürt Devleti Kurulur mu, kurulmaz mı" diye?
Rahmetlik babaannem derdi ki:
"Oğul boğaz kırk boğum.
Bir lafı kırk defa yut, bir defa söyle.
Şurada halkımız aydınlansın diye yazıyoruz.
Bu ata sözünü ben mi tutsam, yoksa Suriye'de Kürt hakları" peşine düşen sayın bakan bey mi tutsa bilemedim.
Görünen o ki bölgede "sıcak çatışma riski, aldatıcı ve iki yüzlü batılıların planları yüzünden" hiç olmadığı kadar yükseldi.
Adamlar "Kızıl boğaları yetiştirip getirmiş.
Tapınak taşlarını da taşımışlar!"
Bölgenin doğal rezervleri de göz kamaştırıyor.
Mayın eşşekleri, batılılar adına ölmeye hazır PYD-PKK da var, ölmeye gönüllü...
Bu mayın eşşekleri
on yedi Mart itibarı ile Münbiç'de Türk üssüne doğrudan saldırdılar.
Henüz resmi açıklama yok. Aldığımız resmi olmayan haberlere göre; Üslerimizde ağır hasar ve muhtemelen can kaybı da var.
Tişrin barajı civarında ise SMO birliklerine ağır saldırılar yaptılar.
Ağır hasar ve can kaybı var.
Demem o ki, bu PKK'nın cesareti yetmezdi bize saldırmaya.
PKK'lı donu giymiş, Amerikan, İsrail ve ötekilerin askeri bunlar.
Kim tutar sömürgeci batıyı!
Tanrı böyle istedi!
Diye diye, alınlarında haçları ve ittifakları ile çok yakında, bölgede yaşanacak kanlı savaşlara hazır olun. Derim ben.
Neler olacağını hep beraber göreceğiz.
Bakalım; Türkler mi söke söke hak alacak, yoksa mayın eşşekleri mi!