İşgal korkusu…
Osmanlı’nın yıkılışından bize miras kalan, hafızamızın en derin yerinde gizlenen o duygu.
Bugün yeniden kapımızda.
Ve bu kez düşmanlar yalnızca sınırlarımızda değil…
Masalarda…
Ekranlarda…
Yangınlarda…
Krizlerde…
Hepsi tek bir hedefe kilitlenmiş durumda:
Türkiye’yi kuşatmak.
Tarihi perspektifi elden bırakmak, pusulayı kaybetmektir.
Amerika, tüm dünyada… Ve özelde bölgemizde… “Osmanlı coğrafyasında” tam cephe saldırıda.
Türkiye’nin Gazze’yi kurtarabileceğini gören… Gizli küreselci yapılanma… Bölgemizde ve Türkiye’de parçalama savaşını başlattı.
Bu işlerde ustadırlar…
Tarihi çevirdiğinizde görürsünüz… Binlerce yıldır hile, entrika, yalan haber…
Yapmadıkları melanet kalmamış.
Çatışmayı körüklemek…
Çevre ülke ve milletlerle düşmanlık yaratmak…
En iyi bildikleri şey.
Orman yangınlarını ilk çıkaranlar… Türk kimlikli ama gerçekte yabancılara hizmet eden mankurt casuslardı.
Bu yangınlar, aslında sahnenin sadece küçük bir parçasıydı. Çünkü aynı yöntemleri, doğada olduğu gibi siyasette, ekonomide ve askeri alanda da uyguladılar.
Türkiye düşmanları… Amerika ve İngiltere… Trump’ın varlığını da kullanarak…
Türkiye’yi kuşatma altına almak için bütün tuşlara basmaya başladı.
Satranç taşlarını Türkiye’nin etrafına yerleştiriyorlar.
Kuzey Akdeniz’de, Siyonistlerle yapılan gaz anlaşmasını bahane edip… Yunanistan’ı sahaya sürdüler.
Yeni ortaya çıkan “Navtex” krizini de bu bağlamda görmek gerekir.
Suriye’de… Rusya, Amerika, İsrail… El ele.
Kürtler üzerinden… Ortak çıkar temelinde…
Suriye’deki azınlıkları… Hem Suriye’ye hem Türkiye’ye karşı birleştirmeye çalışıyorlar.
Bu tabloya bakınca, mesele yalnızca Suriye değil; bölgenin tamamında Türkiye’yi sıkıştıran zincirin halkaları olduğunu anlıyoruz.
Rusya mı?
Libya’da Wagner güçleriyle Türkiye’ye karşı savaştı.
Afrika’nın başka yerlerinde de aynı filmi izledik.
Bazen Fransa… Bazen İtalya… Bazen İngiltere-Amerika ikilisi…
Çoğu zaman da hepsi beraber.
Açık ya da gizli hedef… Türkiye.
Bu yaklaşım…
Rus niyet ve harekâtlarının zihin arkasının kanıtıdır.
Siyonistler… Afganistan, Tacikistan, Kazakistan’la birleşen “Türk Hilali”ni engellemek için…
Arkadan kuşatma tekniğine başvurdu.
Türkiye’yi sindirmek… Kuşatmak…
Ermenistan’daki “Zengezur Koridoru”nu ele geçirmek…
Ve çalmak için…
“Amerikalı barış koruyucu” kisvesiyle bölgeye yerleşmeye çalışıyorlar.
Amerika’nın… Ermenistan-Azerbaycan ön mutabakatı…
Türkiye açısından… “Doğudan kuşatma ve nefes borusuna yapışma” harekâtı olarak algılanırsa… Hata edilmiş olmaz.
Görüyorsunuz…
“Sonuç alıcı diplomasi” dedikleri şey…
Amerika’nın yaptığı gibi… Gücün, silahın ve ekonominin gölgesinde yürütülür.
Amerika ve İngiltere… Hep aynı taktik.
Kendisi adına savaşacak birini bulur.
Silahı kullanır, korkutur.
Parayı kullanır, satın alır.
Zayıflığını bulur, hizmet ettirir.
Klasik sömürü yöntemi.
Ve sadece sonuçları izler…
Kedinin fareyi izlemesi gibi.
Uzaydan…
Havadan…
Karadan…
İnternetten…
Her yerden… Her şeyi kullanarak izler.
Hem izler… Hem zehrini kusar.
“Diplomasi de diplomasi” diyen Türk devleti…
“Zor”un oyunu bozduğunu unutmamalı.
Diplomasi, güç kullanıldığında sonuç alır.
Türkiye dikkat etmeli…
Onlar masada bize kazandırmaz.
Kazandırmamak için de her şeyi yapar.
Güç…
Akıl…
Kararlılık…
Zaferin kapısını aralar.
Allah… Türkiye’yi ve milletini korusun.
Türk devleti de Allah’ın “Güç kullanın” emrini bir zahmet uygulasın.
Osmanlı’nın yıkılışından kalan “İşgal edilme, yenilme korkusu”nu öldürmek zorundayız.
Yoksa… Bu korku bizi bitirecek.
Diplomaside “diplomasi” söylemi, bence bu yüzden dillerden düşmüyor.
Aksi takdirde…
Hezimet…
Bozgun…
Kaçınılmaz olur.
Demedi demeyin…
















