Kıymetli Türk halkı.
Bu memlekette; Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı diye bir kurum var.
Radyo Televizyon Üst Kurulu diye bir başka yapı daha var.
Basın Yayın Genel Müdürlüğü adında bir yapı daha var.
Hazine ve Mâliye Bakanlığına bağlı, şirket durumuna sahip bir de Anadolu Ajansı var.
Başlarında kıymetli bir kişiler mevcut.
İyi yetişmiş, alanına hakim olduğunu düşündüğüm değerli şahıslar hepsi.
Ankara'nın seçkin yerlerinde, büyük binaları ve yetişmiş personelleri de var.
Görkemli, kocaman binalar, servisler, makam otoları, ünvanlar, şanlar!
Allah Allah...
Her şey mevcut.
Yalnız Türkiye'nin basınına, basının yaptıklarına-yapmadıklarına bakınca bu başkanlıklar, kurumlar, kuruluşlar, etkisiz eleman gibi.
Amacım kurumları, ya da başında bulanan değerli şahısları veya çalışanları eleştirmek değil.
Yapılanmada bir gariplik var gibi. Sanki yetki sorunu yaşıyor gibiler.
Sahada etkileri yok gibi.
Tamamen kişisel değerlendirmem bu.
Amacım kurumları karalamak falan değil.
Basınla, yâni Türkiye'nin iletişim alanı ile ilgili çalışmalarının düzenlenmesini talep etmek.
Amerika Afganistan'dan çekilirken, Amerika'ya sadık, ona hizmetkar olmuş Afganista'nlılar; hani o uçağın tekerleklerine kendilerini kemerle filan bağlayarak ülkeden çıkmaya çalışıyordu ya...
İşte o uçakla tam dört yüz elli Amerikalı gazeteci Afganistan'dan çıkarılıyordu.
Batılı gazeteci sayısı bunun dışında.
Demek istediğim şey şu:
Tamam, devletimizin içine ve basına çöreklenmiş yerli ve millî olmayan bir taife var.
Bu ülkede gelen sürmüş tarlayı, ekmiş tohumunu, giden sürmüş ekmiş tohumunu.
O yüzden çıkan meyveler bu millete yabancı.
Hepsine eyvallah da.....
Bu Âli devlet içerde ve dışarda basını millileştirme işine hiç mi el atmaz!
Hiç mi bu alanda düzenleme yamaz?
Bazıları diyecek ki, hangi televizyonu açarsan aç, devletle ilgili haberler aynı anda veriliyor. Gazeteleri aç; aynı haberler aynı anda veriliyor.
Tam da bundan bahsediyorum.
Bu millîlik değildir.
Millîleşmek şöyle olmaz;
Hangi kanalı açarsan aç iktidarın yapıp ettikleri aynı anda anlatılacak.
Tüm kanallar aynı anda resmi açıklamaları verecek!
Tüm gazeteler aynı haberlerle çıkacak!
Bu şekilde 'basında tam hakimiyet olur!'
Diyen hata yapar.
Bu George Orwel'in 1984 romanını hatırlatır sadece.
Bu romanı henüz okumayanlar mutlaka okusun.
Ülkemizde basın-yönetim-iletişim çizgisinin bu romanla ne kadar örtüştüğünü şaşkınlıkla göreceksiniz.
Kısmen tabi, tamamen aynı değil.
Peki, "bu kadar söz ettin önerin ne?" diye soracak olanlara derim ki; Benim hiç hâzzetmediğim, ancak ve ne yazık ki, şimdilik "Dünya Devleti- Düveli Muazzama" olan Amerika'nın uygulamalarına bakın.
Ve onun himayesinde olan Avrupa ülkelerinin basın politikalarına bakın.
O çalışmaların aynısını, hukuksal alt yapıyı bile Türkçeleştirmek mümkün. Bünyemize taşımak mantıklı...
İletişim alanında ki eğitim alt yapısını da benzeterek almak mantıklı...
Nasıl ki, savaşlarda haberleşme akışını sağlamayan genellikle kaybederse, çünkü gözleri kör, kulakları sağır olmuş ordular zafere yürüyemez.
Bunun dersini 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından ders alan ordumuz ve devlet yapımız: ASELSAN gibi kuruluşları sırf "Telsiz" üretimi için kurdu ise, bu günde Millî bir Basın için harekete geçilmeli.
Bu kadar sözü neden mi ettim?
Türkiye'nin dış ve iç hârekatları var değil mi?
Ekonomik, askeri, siyasi, ticari, teknolojik, bilimsel, dinî etki alanları var.
O zaman bizim anlı şanlı AA'mız nerede! Basınımızın değerli elemanları nerede!?
Askeri üs Kurduğumuz, harekât yürüttüğümüz yerlerde neden, uçaklarla taşıyacağımız kadar basın mensubumuz yok?
Onu da geçtik, neden buralarda bir tane bile AA mensubu yok!
"İsim ver, yer belirt" diyen sesler geliyor kulağıma.
Tamam; Libya'da mesela, Somali'de... Liste uzun. Devletin haber ajansı yok. Peki basının geri kalanı nerede! Ana akım medya?
Bir tane yahu, bir tane haber verecek eleman!
Kısacası birileri;
Bu kasıtlı düzensizliğe el atsın.
Yetkisi yoksa yetki verecek makam var.
Gerekli müracaat yapılırsa, hatta bu yazı müracaat kabul edilsin, demokratik yoldan yetki, para, eğitim, teknoloji,eleman illa ki sağlanır ve verilir.
Aslında bütün bunları Münbiç, Tişrin Barajı etrafında süren ve Türkiye- Amerika savaşına dönen çatışmayı GÖRMEYEN Türk basını için yazdım.
PKK'lı kılığına bürünen Amerikalılar ile bir süredir Münbiç, Teşrin Barajı ve Karakozak hattında, yâni Doğu Suriye'de savaşan, Türk Ordusu ve ona müzâhir Suriye Milli Ordusu kahramanlarına selam vermek için yazıyorum.
Bu yazıyı;
O kahramanları görmezden gelen ve o mücadeleye omuz vermeyen, ne ulusal ve ne de millî olmayan basını kınamak için kaleme aldım.
Değerli Milletim! Biz Asker millet olmakla övünmezmiyiz?
Bu özelliğimiz ile gurur duymazmıyız!
O zaman; Mehmetçik neredeyse orada basın ordumuzun da olması gerekmez mi?
Bizim gören gözümüz, işiten kulaklarınızın basınımız olması gerekmez mi?
Neredeler o zaman,
Mehmetçik, Türkiye'nin Kanına Ekmek Doğramak İsteyen sayıları beş bini bulan Amerikan ordusu ve bir okadar da istihbarat elamanı ile ve onların eğitip donattığı, her türlü desteği verdiği, zırhlı araç koruması, hava savunma sistemleri, topçu ve füze, elektronik savaş unsurları ile donanmış
YPG/PKK ile çatışırken, savaşırken basınımız
n e r e d e!!??
Tam bu soruları sorarken; Amerika'nın Tiran'ından açıklamalar geldi, pes peşe...
Netanyahu'nun sırıtmaları arasında
Trump Gazze halkını sürüp, Gazze'ye asker çıkarıp, orayı devir alacakmış. Daha bir araba deli zırvası.
Türkiye dahil, İslam Dünyasının tüm kıymetli ülkeleri duruma itiraz etti.
Temel fikir "bu asla olmayacak bir şey."
Mısır bunu, S A V A Ş ilanı olarak aldı.
Bundan sonra hepimiz büyük savaşa hazır olmalıyız. Trump ve Yahudiler her zaman yaptıklarını yaptı. Y A L A N söyledi. Seçimlerde bile seçmeni aldattı.
İşte millî medya bunun için önemli.
Medya halkı uyanık tutar.
Fakat bizim ana akım medya nerede, neden suskun!!?
Gözlerimiz görmeden, kulaklarımız duymadan,
Türk Milleti bu mücadelede Mehmetçiğine nasıl destek olacak? Ruhunu askerinin savaşına nasıl katacak? Ellerini Allah'ına açıp, nasıl mânevî destek verecek?
Nasıl?
Basının günahı var da, onu düzenlenmeyen, ulusal çizgiye çekmeyenlerin günahı yok mu!
Haydi o zaman, herkes işini düzgünce yapsın.