Simitçi Ahmet’in hikâyesini hatırlayanlar bilir…
Bir köşe simit arabasıyla başlayan yolculuk, şehrin hafızasında iz bırakmıştı.
Şimdi o hikâyenin görünmeyen çatlaklarına iniyoruz.
Şehrin dört bir yanında şubeler açıldı…
Yeni tabelalar, yeni yüzler, yeni tepsiler duman duman tüterken
bir şey hiç değişmedi:
Tüm yollar hâlâ Ahmet’e çıkıyordu.
Büyüdükçe yalnızlaştı.
Kendi etrafında dönen bir gezegen gibi…
İnsan, aynı eksende dön dolaş; sonunda başı döner.

Akraba İstihdamının Tatlı Tuzakları
Bir gün eşi,
“Bizim yeğeni kasaya alsan?” dedi.
Ertesi hafta enişte,
“Bizim çocuk da çok çalışkan, dükkân görsün” diye rica etti.
Sonraki hafta baldızın oğlu geldi,
“Elimizden geleni yaparız abi” dedi.
Ahmet kimseyi kıramadı.
Kıramadıkça kırıldı.!!!
Ailede gönül borcu, iş kurallarının önüne geçti.
İş, gönül borcunun altında ezildi.
Bilenler bilir:
İlişki çatışması, iş çatışmasından daha hızlı yıpratır.
Ahmet her rica ile biraz daha yıprandı.
Başkaları istemişti, o yüklenmişti.
Bozulan Kültür, Dağılan Enerji
Eskiden her çalışan simidin sırrını bilirdi:
Hamura vaktinde dokun, müşterinin yüzüne gül, tepsiyi kalple taşı…
Şimdi kasadaki çocuk telefonda video izliyor.
Çırak simidi tepsiye dizerken gözü dışarıda.
Müşteri kapıdan giriyor:
“Hoş geldiniz” diyen yok.
Sessizlik dükkâna çöktü,
öfkeyi fısıldayan bir sessizlik.
Yavaşlık, dikkatsizlik, sıradanlık…
İşin içine başkaları karıştıkça, ruhu dışarı kaçtı.
Kontrol Takıntısı: Korkunun Çocuğu
Ahmet, dördüncü şubeye giderken telefon elindeydi.
Üç kişiye birden bağırıyordu:

“Masalar yamuk duruyor!”
“Çay bardağı neden ince belli değil!”
“Logonun rengi solmuş!”
Oysa sorun, hiçbiri değildi.!!!
Sorun, Ahmet’in içindeki korkunun büyümesiydi.!!!
Korku büyüdü, kontrol arttı.
Kontrol arttı, güven azaldı.
Güven azalınca hata çoğaldı.
Patron büyüdü sandı;
aslında yalnızlığı büyüdü.
İkinci şubede çay geç geldi.
Üçüncü şubede poğaça erken bitti.
Dördüncü şubede kasiyer güldü mü, gülmedi mi belli değil.
Minik detaylar, görünmez çizikler açtı.
Kimse fark etmedi.
Bir çay bardağının kenarındaki leke,
bir müşterinin aklındaki şüpheye dönüştü.
Küçük çatlak fark edilmeyince
duvar bir gün ansızın ayrılır.
Dedikodunun Karanlık Ekmeği

Kuzen kasaya geçti,
baldızın oğlu satın almaya,
enişte paket servisini koordine ediyor.
Bir gün fısıltı yayıldı:
“Kuzen maaşını erken almış.”
“Baldızın oğluna zam yapılmış.”
“Ustanın emeği görülmüyor.”
Akrabalık bağı, iş bağını boğdu.
Nezaket inceldi, ilişki gerildi.
Simitin Tadı Değişti, Müşteri Fark Etti

Bir sabah yaşlı bir amca geldi.
Tekerlekli arabasına yaslandı, ince bir sesle sordu:
“Evlat… Eskiden bu simidin kokusu bir başka olurdu.”
Ahmet cevap veremedi.
Çünkü koku kaybolmuştu.
İş ruhtan kopunca
hamur, unla tutmuyor.
Sosyal Medyanın Soğuk Yorumları
İlk şikâyet:
“Artık eski tadı yok.”
Altında beğeni yağmuru.
İkinci şikâyet:
“Çalışanlar ilgisiz.”
Altında sinirli emojiler.
Üçüncü şikâyet:
“Yeni açılan simitçi daha iyi.”
Bu cümle, Ahmet’in kalbine kabak gibi oturdu.
Fark Edilmeyen Değişim
Akşam defter kapandığında
Ahmet sayılara baktı.

Gelir aynıydı…
Masraflar artmıştı.
Personel devri hızlandı.
Tedarikçiler alacak istedi.
Kira bedelleri kabardı.
Rakamlar bağırıyordu.
Ahmet duymuyordu.
Şirket hata yapınca uyumaya devam eder.
Patron uyanana kadar.
Gözden Kaçan İşaretler
Ahmet cam kenarındaki masaya oturdu.
Elini başına koydu.

Baş ağrısı mıydı?
Yorgunluk muydu?
Yoksa içinde kopan bir şeyin acısı mı?...
Belki hepsi.
Tepsiden düşen susam tanesi yere düştü.
Ahmet’in içindeki umut da.
Devam edecek…
















