İYİ Parti İl Başkanı Selçuk Türkoğlu yanlış başlayıp, yanlış giden bir olayı düzeltmek yerine iyice karıştırmayı tercih etti.
Özlem’in (Yağmur) lodos haber sitesinde yazdığı ve bizde de yayınlanan yazısında Mustafakemalpaşa Belediyesi’nde yaşanan taksici olayının epey bir ayrıntısı var.
Bu nedenle çok derine girmeden kısa bir özet geçeyim.
Mustakemalpaşa’da bir taksici, çalıştığı durağının önündeki kazı yüzünden iddiaya göre defalarca belediyeyi arayıp, telefonu açanlara ağza alınmayacak küfürler savurmuş.
Yetmemiş, yine iddiaya göre iyice sarhoş olup belediyeye girmiş ve başkandan başlayıp kurum çalışanlarına küfür edip önüne gelene saldırmış.
Belediye çalışanları da taksiciyi etkisiz hale getirmek için üzerine çullanmışlar, çıkan arbede de taksici yaralanmış.
Yine iddiaya göre, taksicinin çeşitli suçlardan sabıkası var ve bir süre önce İYİ Parti’ye üye olmuş.
Böylece konu önce İYİ Parti ilçe başkanına, ardından da İl Başkanına ulaşmış.
Sonrası malum.
Hayatın akışı içinde maalesef bu tür kötü olaylar yaşanıyor.
Yani olmasa iyiymiş ama olan olmuş.
Keşke hiçbiri yaşanmasaydı.
Ancak İYİ Parti İl Başkanı Selçuk Türkoğlu konuyu öyle bir hale getirdi ki, ne eğitimci kimliğine ne de siyasetçi kimliğine hiç yakıştıramadım.
Eskiden beridir arkadaşım olduğu içinde çok üzüldüm.
***
Eskiler, “İlk düğmeyi yanlış iliklerseniz, tüm düğmeler yanlış iliklenir” der.
Mustafakemalpaşa'da yıllarca ihmal edilen alt yapı çalışmaları Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Mustafakemalpaşa Belediyesi’nin ortaklaşa çalışması ile yapılıyor.
Yine eskiler, “Çalıya basılmadan halıya basılmaz” derler.
Haliyle su ve kanalizasyon çalışmaları sırasında yollar bozulur, etraf toz toprak, çamur olur.
Ama bittiğinde de güzel olur.
Yani çalışmalar sırasında sabretmek gerekir.
Yol kazılmadan su ve kanalizasyon şebekesi yapacak bir teknoloji daha bulunmadı çünkü.
***
Neyse biz şimdi yanlış iliklenen ilk düğmelere ve doğrularına gelelim.
İlk yanlış düğme, taksicinin belediyeyi arayıp iddiaya göre ağza alınmayacak sözler savurması hem de birkaç defa.
Bununla da yetinmeyip sarhoş bir şekilde belediyeyi adeta basması ve yine küfürler etmesi.
Doğrusu; varsa derdi güzelce söylemesiydi, haklıysa (ki haksız) partisi ile birlikte konuyu medyaya taşımasıydı.
İkinci yanlış düğme, taksicinin darp edilmesiydi.
Doğrusu; belediyedeki güvenliğin hiç tahrik olmadan profesyonelce taksiciyi etkisiz hale getirip, koluna kelepçeyi takıp, polise teslim etmesiydi.
Üçüncü yanlış düğme hatta facia olan da, Selçuk Türkoğlu’nun basın toplantısında kullandığı üsluptur.
Selçuk Türkoğlu Mustafakemalpaşa’ya gitti ve onca yanlışı düzeltme ve kahraman olma fırsatını teperek, adeta konunun üzerine benzin döktü ve körükledi.
Doğrusu; Selçuk Türkoğlu Mustafakemalpaşa’ya gittiğinde bir yanına ilçe başkanını bir yanına da küfürbaz taksiciyi alıp; “Ey ahali bu taksici sarhoş bir şekilde belediyeye gidip haddini aşmış. Zaten yaptığı yanlışı kendisi de kabule ediyor. Partimizin üyesi olan bu arkadaşın yaptığı nasıl yanlışsa, belediyede darp edilmesi de bir o kadar yanlıştır. Bu hatayı yapan yanımdaki taksiciyi darp etmek yerine polis teslim edilmeliydi.” veya bunun benzer cümleler kurmaktı.
Böyle bir açıklama yapsa; hem ses getirir, hem de yapılan onca yanlışı tek kalemde çözerdi.
Açıkçası basın toplantısında kullandığı cümleler; ne eğitimci kimliğine ne de siyasetçi kimliğine hiç ama hiç yakışmadı.
***
Selçuk Türkoğlu’nu 15-20 yıldır tanırım.
Kent Gazetesi’nin Genel Koordinatörü olduğum yıllarda, gönderdiği bazı yazılarda üslubunu beğenmediğim için kullanmazdım.
Arayıp sebebini sorduğumda da, “Basın özgürlüğü hakaret özgürlüğü değildir. Meramını hakaret etmeden anlatmalısın” derdim konu kapanırdı.
Bazen hızını alamaz beni patrona şikâyet ederdi.
Selçuk Türkoğlu bir süre küser, sonra üslubu düzelmiş yazılarını yine gönderirdi.
Bende üslubunda sorun görmediğim yazılarını kullanırdım.
Bugünde öyle yapıyorum.
Gönderilen basın açıklamalarında üslubu beğenmezsem kullanmıyorum, doğru üslup olduğunda haberleri çıkıyor bizim sitede.
Hâsılı Selçuk Türkoğlu’nun ezelden beridir üslubu biraz serttir.
Lakin Mustafakemalpaşa’daki üslubu sert falan değil, tam acı biberlik.
Kayseri’nin pastırmasına konulsa hiç kimse yiyemez.
O derece yani.