Yazıya oturmadan önce kaç zamandır yazmadığıma baktım. En son yazıyı “Meclis’in yeniden yapılandırılması ve sistemin iflası” başlığı ile 24 Nisan’da kaleme almışım. O gün bugündür çok kez kalemim kâğıda deydi çektim.
Aslında çok yazacak konu vardı. Ama Milat’tan sonra biraz istirahat edeyim. Yazılarımdan rahatsız olanlar biraz nefes alsınlar istedim. Bu arada hakiki manada toplumu daha dikkatli gözlemleyip daha isabetli analizler yapmak için fırsatım olur diye düşündüm. Hakikaten de çok şeyi tekrar düşünüp doğru analiz edecek gözlem, bilgi ve toplumsal hassasiyetlere şahit oldum.
En fazlada Ümit Özdağ’ın gündeme getirerek tartışmaya açtığı Suriyeli sığınmacılar konusunun perde arkasını düşündükçe çıldıracak gibi oldum, ama istemeden toplumsal fitneye katkım olur diye kendimi frenledim. Ama ahdım var, o meseleyle ilgili farklı bir açıdan yazımı kaleme alacağım.
Neyse asıl konumuz bugün 29 Mayıs, İstanbul’un Fethinin yıl dönümü. Anadolu’nun Türk’e hediye edilmesini sağlayan ‘Müjde’nin gerçekleştiği günün yıl dönümü. Anadolu topraklarının kıyamete kadar İslam beldesi kalmasının sebebinin yıl dönümü.
Çağ açıp çağ kapatan bir fethin yıl dönümünde zafer naraları atıp, nutuklar çekmek yerine fetih ruhunun ne olduğunu unutmamak gerekir. Zafer sarhoşluğu ile fetih ruhunu kuru kuru sloganlara sığdırmaya kalkarsak her zaman hediyeyi kaybetmekle karşı karşıya kalırız.
Bugün sadece hislere tercüman olmakla, duyguları harekete geçirmekle, zafer sarhoşluğu naraları ile fethi kutlayarak bir yere varamayız.
Şunu unutmayalım; Osmanlıyı fethe götüren şartlar, çabalar ve çalışmalar ile elde ettiğimiz fethi fetrete ulaştıran şartlar, çabasızlıklar ve gafletler nelerin hesabı mutlaka yapılmalıdır. Eğer bu hesabı yapmayı unutursak lütfedilen hediyenin hakkı elimizde kalmaz.
Devrinde Orta Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da transfer etmedik teknik eleman, bilim ve ilim adamı bırakmayan bir devlet olmasaydı düşünün bakalım bugün İstanbul’un fethinin yıl dönümünü kutluyor olabilir miydik? Devrin teknolojisine hâkim olamayan hiçbir devlet var olamaz. Hiçbir millet ise bağımsız kalamaz.
Dünya tarihini sadece savaşlar ve kahramanlıklara indirgerseniz, gerçekleri masal olarak algılarsınız. Savaşlar sonuçtur. Yaşanan her savaşın baştan kazananı ve kaybedeni bellidir. Çünkü devrin ekonomisini, ticaretini ve teknolojini kim elinde tutuyorsa savaşı o kazanmıştır.
Yıllar önce fark ettiğim bir gerçek vardır. Dünya tarihi teknik elemanlar savaşından ibarettir. Bu savaş silahlı mücadele değildir. Dünyadaki beyinleri, teknik dehaları kendine çekmeyi başaran ülkeler tartışmasız liderdir.
Dünya tarihinde Türk’ün varlık nedeni Ergenekon Destanı’nın da mistisizme boğduğumuz demiri eritip ona şekil verme kabiliyetimizdir. Yani teknolojiye, üretime ve dolayısıyla ticarete hâkimiyetimizdir. Ne zaman ki demire şekil verme kabiliyetimiz köreldi, işte o zamandan bu yana durumumuz ortadadır.
Bu nedenle vatandaşın farkında olduğu fakat devlet aklının hala baş edemediği fetret döneminden bir an için kurtulmamız gerekiyor.
Afakı nutuklarla devlet yücelmez. Fethin yıl dönümünde uyaralım. İçimizdeki teknik beyinleri yurtdışına kaçırdığımız müddetçe hediyemize sahip çıkmakta zaaflarımız devam eder.
Kalın sağlıcakla…