Ağustos zaferler ayımızdır. Bugün 30 Ağustos. 26 Ağustos’ta Malazgirt Zaferinin 941. yılını kutlamıştık. Anadolu’nun tapusunun bize geçişi. İstanbul’un Fethi ile bu zaferi taçlandırıp ebedi Türk yurdu haline getirdik. 30 Ağustos Zaferi ile de işgale uğramış Anadolu’nun 841 yıl sonra Malazgirt’ten geri dönülmeyeceğinin ispatını ortaya koyduk.
Şimdi tarihin akışını değiştiren bu iki zafer Türkün aynı zamanda uyanık olmasını da gerektirmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Unutmamak gerekir ki zaferler kadar hezimetlerinde hatırlanmasında yarar vardır. İslam dünyası son 100 yıldır ruhunu kaybetmiş iskeleti ile yaşıyor. Türkün gücünün zayıfladığı dünyada İslam dünyasının ayakta durması imkansızdır. Türklerin varlık savaşı aynı zamanda mazlum milletlerin ve İslam dünyasının da varlık savaşıdır.
Dünyaya bir bütün olarak bakmakta her zaman yarar vardır. Türkler dünyanın en stratejik konumundaki iki İmparatorluğunu aynı dönemde kaybetmiştir. Osmanlının cenazesinin 1918’lerde kaldırılması onun o tarihte öldüğünü göstermez. Ne hikmetse dünyanın en büyük iki imparatorluğu; Babür ve Osmanlı, 1700’lerde yatağa düşmüş 1850’lerde ölmüştür. Türkiye’de stratejistlerin ve tarihçilerin en büyük handikabı dönemindeki olayları dünyayı bütün olarak algılamayıp değerlendirememesidir.
Dünyada aynı dönemde iki büyük imparatorluk kaybetmiş bir millet olduğumuzu unutmamalıyız öncelikle. Buna rağmen silkinip kendimize gelme kabiliyeti olan özelliklerimizin de farkında olmalıyız.
Bu bakımdan 30 Ağustos’un anlamı farklıdır. 30 Ağustos Türkün en son ricatıdır. Artık ileri adımların zamanıdır. Türkün yerinde durması zarardır. Geldiğimiz noktada ifade ettiğim gibi uyanık olmamızı gerektiren o kadar çok neden var ki! Son yıllardaki gelişmeler Türkiye’nin bölgesel güç olduğunu dünyaya göstermiştir. Türkiye açısından ’ensesine vur lokmasını al’ dönemi kapanmıştır. Öncelikle tapusu elindeki coğrafya ve kadim kıtalardaki etkinliği dünyada oyunu bozulan birçok güç odağını rahatsız etmektedir.
1919’da nasıl Amerikan gemileri ve araçları ile Anadolu’ya bırakılan Yunanlılar bugünde aynı şekilde Amerika, Fransa, Almanya ve İsrail desteği ile Adalar denizi üzerinden tarihi tekerrürün peşine düşmüşlerdir.
Amerika her alanda izlediği strateji ile Türkiye’ye düşmanlığını uzun süredir göstermektedir. Neredeyse dört tarafımızı sarmış durumda. Akdeniz, Suriye, Gürcistan, Bulgaristan, Adalar denizi, Yunanistan’ın her noktası dahil. Öyle görünüyor ki Amerika ve müttefikleri Yunanistan üzerinden 100 yıl aradan sonra tekrar Türkiye denemesine kalkışacaklar. Savaş sebebi sayılacak hareketler her geçen gün artıyor çünkü.
Geçtiğimiz hafta Girit açıklarında 6 F-16 uçağımıza kilitlenen S300 füzeler olayı hafife alınacak durum değildir. Türkiye itidalini bozmuş olsaydı şu an savaş başlamıştı bile.
Halen Yunanistan şunu anlamadı; sen bir piyonsun. Tıpkı kuruluşun gibi. Aklını başına al. Kaşınma. Dağılmış bir imparatorluğun toprakları yok karşında. Unutma devletin olmadığı topraklarda tutunamadın. Şimdi küllerinden doğan dünyada gücünü kanıtlamış bir devletle dalaşamazsın. Unutma Adalar denizine koyduğun Rus yapımı S300 ve İsrail yapımı demir kafesler ile ana karaya koyduğun Amerikan füzeleri seni kurtarmaz. Savunma açısından avamı tabirle ‘kıçın açık’ farkında değilsin
Unutmayalım 100 yıl öncesinin aynı oyunu, aynı ülkeler ve aynı yöntemler. Malazgirt ve 30 Ağustos zaferlerinin ışığında gelişen Türkiye’ye karşı hiçbir hazırlık ve oyun tutmayacaktır.
Kalın sağlıcakla…