Aşık Veysel Unutulamaz

TAKİP ET

25 Ekim 1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelen Aşık Veysel'in gerçek adı Veysel Şatıroğlu'dur.

25 Ekim 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya gelen Aşık Veysel'in gerçek adı Veysel Şatıroğlu'dur.  7 yaşında çiçek salgınında bir gözünü, köy koşullarının getirdiği kazalardan birinde de öbür gözünü kaybeden Aşık Veysel 1970’lerin başında akciğer kanserine yakalanarak 79 yaşında vefat etti.


Âşık Veysel 1894’ün zorlu rençberlik günlerinde, annesi tarla işleriyle uğraşırken doğmuştu.O yüzdende sadık yarim dediği bu toprak onun kimliği olacaktı. 

DÜNYASI KARARDI

Veysel’in doğduğu dönemler çiçek hastalığı bir belaydı Anadolu’da. Hemen her evden, her ocaktan çocuklar ölüyordu. Bu salgın'ın hızla yayıldığı günlerde büyük ağabeyi Ali'yi kaybettiler. Bir süre sonra Veysel'de bu hastalığa yakalandı. Bir gözünü kaybetti. Diğer gözü ise az çok görüyordu. Veysel dünyayı o gözünden sızan ışığın izin verdiği kadar görebiliyordu. 7 yaşındaydı. Zorlu köy şartlarında yaşadığı bir kaza neticesinde çok az görebilen gözünü de kaybetti. İşte o 7 yaşında ne gördüyse ömrünün geri kalan 72 yılını onlar üzerine inşa etti.

EN YAKIN YOLDAŞI SAZI OLDU
Baba Ahmet Efendi ‘oyalansın’ diye ona bir saz almıştı. 10 yaşından itibaren en yakın yoldaşı o sazıydı. Civardaki âşık ve ozanlardan ders de aldırmıştı babası. Şiirler, deyişler de ezberletiyordu. Başlarda onun için de sadece bir uğraşıydı. Ama bir zaman sonra tek tutkusu oldu. Duygularını dizelere ve sazının tellerine dökmeye başlamıştı. 
 

GÖRDÜĞÜ HER GÜZELLİK ALLAHIN TECELLİSİYDİ
Hem acılarını hem umutlarını sazına döktü. Bilgiden, doğruluktan, insanlıktan, eşitlikten, eşitsizlikten, tabiattan ve topraktan bahsetti hep. Yunus Emre gibiydi. Gördüğü her güzellik Allah’ın bir tecellisiydi. Ona göre asıl körlük görememek değil gördüğünü anlayamamaktı. Kendi derdiyle de barışıktı. Torunlarından birinin anlattığına göre ‘Yalan söylüyorsam iki gözüm kör olsun’ diye şakalaşıyordu ailesiyle.

1930’larda Sivas’ta edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ile tanıştı. Onun vesilesiyle Âşıklar Bayramı’na katıldı. ‘Âşık Veysel’ yöresinde ilk böyle tanınmaya başladı. Sonrasında diyar diyar gezmeye başlamıştı. 1934’te yazdığı ‘Cumhuriyet Destanı’yla ona Ankara yolu göründü. Türlü zahmetlerle vardığı Ankara’da Atatürk ile görüşmesi mümkün olmadı. Rivayete göre İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Ankara ziyaretine denk geldiği için kimi işgüzarlar Veysel’i ve yâreni Âşık İbrahim’i kılıkları ‘hırpani’ olduğu için çarşıya sokmamıştı. Ama sonrasında bir şekilde ulaştıkları Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şiiri yayımlanınca itibar gördü, kıymeti bilindi. Bir zaman radyoda da eserlerini okumaya başladı. 1940’larda Köy Enstitüleri kurulunca Âşık Veysel oralardaki öğrencilere saz dersleri vermeye başladı. Artık adı her yerde bilinir olmuştu. 1952’de hayatını anlatan ‘Karanlık Dünya’ filmi çekildi. 70’lerde eserleri Fikret Kızılok ve Gülden Karaböcek gibi şöhretli isimlerin albümlerindeydi.

79 YILLIK UZUN İNCE BİR YOL
O da sazıyla geçen 70 yılı geride bırakıyordu. Yorgundu. Yıllar önce bir gözünü alan çiçek hastalığından daha beteri, onu bulmuştu. Akciğer kanseriydi. Birkaç yıl bu hastalıkta boğuştu. 1973’ün 21 Mart’ında baharın habercisi olan bir Nevruz gününde sabaha karşı ‘Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece’ diye tarif ettiği 79 yıllık ömrünü tamamladı. 

 Eserleri:

Deyişler (1944),

Sazımdan Sesler (1950),

Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimi kitaplarında toplandı.

Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.