Türkiye, Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olarak kabinede yer almasından bu yana Dış politikada Stratejik Derinlik Doktrini’ni benimsemiştir. Doktrin kısaca;
1-komşularla 0 sorun
2- küresel aktörler dediğimiz AB-Rusya-ABD ile karşılıklı uyum içinde çalışmak
3-Osmanlının mirası olan bölgelerde (Orta Doğu-Orta Asya-Balkanlar) ilişkileri geliştirmek.
İçeriğini kısaca izah ettiğimiz bu doktrin günümüzde hala kullanılmaya devam etmektedir.
Türkiye 2009 yılına kadar Batıya döndüğü yüzünü, 2009 yılındaki malum gelişmelerden bu yana, kendini bölgesinde merkeze koyan, uluslararası ilişkilerde proaktif siyaset izleyen ülke konumuna getirmiştir. Bu gelişmeler ışığında Rusya ile S-400 antlaşması yapılmış, Libya’da karşılıklı MEB antlaşmaları ilan edilmiş, Katarla İlişkiler ileri bir seviyeye taşınmış, çevresinde olan Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan zaman zaman İran gibi ülkelerle bağlarını güçlü tutmuştur.
Geçtiğimiz günlerde S-400 denemesi belli ülkelere mesaj niteliğinde olabilmekle beraber Türkiye Atlantik çizgiden Avrasya eksenine bir kaymamı gerçekleştiriyor sorusunu akıllara getirmiştir.
Fakat biraz önce yukarıda belirttiğimiz doktrin çerçevesinde Türkiye kayıtsız şartsız yönünü sadece bir bölgeye çeviren ülke değildir.
Buna ek olarak KKTC’de Kapılı Maraş bölgesinin kısmen açılması, GKRY’nin sınır tanımaz siyasi tutarsızlıklarına ve Avrupa Birliği’ne net bir mesajdır.
Bu satırların yazıldığı an itibariyle seçime giden KKTC halkı doğru seçimi yapmalı ve kendi adına, çocuklarının geleceği adına, Adada huzur, refah ve can güvenliği adına sandığa gitmelidir.
***
Geçtiğimiz hafta içinde Ukrayna, Türkiye’ye üst düzey ziyaretlerde bulunmuş, bölgesel konular ele alınmış stratejik ortaklığın güçlendirilmesine ilişkin projeler imzalanmıştır. Aynı zamanda Türkiye Kırım’ın ilhakını tanımadığını belirtmiş Ukrayna ise Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunduklarını vurgulamıştır.
***
Tüm dünyada ülkeler rasyonel politikalar izlerken Arapların İsrail ile antlaşmaya varmaları ve Filistin halkına verilen desteğin görece azalması değişen sistemden maksimum kâr sağlamak istemleri ve güvenlik endişelerinin sonucudur. Filistin sorunu tüm İslam aleminin sorunuyken bir an da bu yetmiş yıllık sorun rafa kalkmış, her ülke kendi çıkarlarını ön plana koymuştur. Bu noktada Türkiye Ortadoğu da İslam kimliğini kullanarak ilişkileri düzeltmesi pek mümkün gözükmemektedir. O halde karşılıklı menfaatlerini ön plana, çıkarıp bozulan ilişkilerini düzeltme yolunda adımlar atabilir. Ülkemiz, İsrail’in yanına çektiği/çekmeye çalıştığı ülkeleri değerlendirip en zayıf halkaya hamle yapması en mantıklı seçenek gibi gözükürken tanımladığımız ülke bizim nazarımızda Mısır gibi durmaktadır. Peki Mısır ile ilişkilerimiz ülkemizin televizyon kanalları ve sosyal medya aracılığıyla hemen her fırsatta dile getirilen, özellikle Ortadoğu bölgesi ve Kuzey Afrika toprakları için “biz oraları 4 asır elimizde tuttuk” veya “biz oralarda 400 sene hüküm sürdük” demek Arap milletlerinde milliyetçilik duygusu uyandırmaz mı ya da Emperyal ülkelerin bizatihi kışkırtmalarına neden olmaz mı ?
Zaten iyi olmayan ilişkilerimiz bu söylemlerle düzelebilir mi? Cevabı size bırakıyorum.
***
Türk diş politikası son dönemlerde çok yoğun ve çok yönlü bir dönemden geçirmektedir. Bu dönemde verilecek karalar yarını etkileyecektir. Onun için sağduyulu olmakta ve rasyonel politikaları takip etmek her zaman yararımıza olacaktır.
Bir sonraki hafta görüşmek dileğiyle, esen kalın.