Günümüzde oldukça ilerleyen bilim ve teknolojinin bugünkü sahipleri malesef Batılılar’dır. Çünkü biz sırt üstü yatarken, O’nlar bir zamanlar İslâm coğrafyasında yapılan bilimsel çalışmalara sım sıkı sarıldılar. Biz ise atalarımızın bıraktığı mirasa sahip çıkamadık… Sonrada aşağılık kompleksine kapıldık…. Şimdi de bilerek veya bilmeyerek çocuklarımız ve gençlerimize bu kompleksi aşılıyoruz.
Oysa bugün Batılıların üç yüzyıldır ürettikleri bilimsel çalışmalar, İslâm bilginlerinin çizdiği bilimsel rotanın dışına hiç çıkmadı.
Batılıların yaptığı tek şey, değerini bilemediğimiz bilimsel mirasımıza sahip çıkmaktır…
Biz ise bilim ve teknolojiyi avucumuzdan kaçırınca, suçlu aramaya başladık… Bulduğumuz tek suçlu ise, Yüce İslâm dini oldu.
Oysa Kur’an-ı Kerim’de defalarca Müslümanların ilmi talep etmesi emredilir.
Hattâ ilk emir de “oku”dur. Zira yüce peygamberimiz de, “İlim Çin’de bile olsa arayın” diye telkinde bulunmuştur.
Dolayısıyla şüpheye yer bırakmayacak kadar açık olan Kur’an-ı Kerim’in emirlerini çok iyi anlayan ve Hz. Muhammed’in (S.A.V) telkinlerini dinleyen, geçmiş dönem Müslümanları tarih içinde bilim alanında çığır açtılar.
Neler mi bulundu geçmişte.
Buyurun okuyalım o halde:
İlk yel değirmeni 644 yılında Fars’ın Sistan şehrinde kuruldu.
Batı’daki ilk yel değirmeni ise, ancak 1180 yılında kurulabildi.
710 yılında İspanya’da kurulan Endülüs Emevi Devleti’ndeki bilim adamları bugün bile okuyunca hayran olduğumuz bilimsel ilerlemeleri kaydettiler.
722 yılında doğan Cabir İbn Hayan, bugünkü kimya biliminin temellerini attı.
780 yılında doğan Harizmi, Matematikte “0” rakamını buldu.
Bu sayede kurulan ondalıklı sistem ile sonsuza kadar sayılar ifade edilebildi.
Dünyanın ilk kâğıt fabrikası 795 yılında Bağdat’da kuruldu.
Batı’daki ilk kâğıt fabrikası ise ancak 1293 yılında kurulabildi.
Dünyadaki ilk mekanik saat, 800 yılında Halife Harun Reşit tarafından yapıldı.
Şifre bilimin (kriptoloji) temellerini 801 yılında Kindi tarafından atıldı.
Bugünkü optik biliminin temellerini ise 1000 yılında İbnü’l-Heysem attı.
Öğrencisi Kemâlüddîn el-Fârîsî de ilk astronomi laboratuvarını 1300 yılında kurup, bugünkü gökbilimin temellerini attı.
1347 yılında Batıda veba salgını çıktığında, Osmanlı hastanelerinde “veba aşısı” yapılıyordu.
Dahası mı? … Anlatmaya devam edeyim
Battani, Farabi, Razi, Zehravi, Mesudi, Biruni, İbni Sina, Kuşçu Ali, Gelenbeli
İsmail Efendi gibi İslâm bilginleri var.
Bu bilgiler, beyin ameliyatından dünya haritasının çizilmesine kadar hemen her konuda muhteşem çalışmalar yaptılar.
Batılılar, İslâm bilginlerinin çalışmalarına iki yolla sahip oldular.
Birincisi Haçlı Seferleridir… Her haçlı seferinden yenilgiyle dönen batılılar gördükleri yenilikleri taklit ettiler.Tam her şeyi öğrendiklerini zannederek yeni bir seferine çıktıklarında da bambaşka ilerleme ve yeniliklerle karşılaştılar.
İkincisi de Endülüs Emevi Devletinin yıkılmasıdır.
Aslında Endülüs Emevi Devleti yıkıldığında oradaki eserleri yakıp yıktılar. Ancak yine de geride kalan eserlerle bile bugünkü seviyeye gelmeyi bildiler.
***
Bunları bu kadar uzun olarak neden mi anlattım?
Söyleyeyim;
Ne yazık ki, eğitim kurumlarımız ve medyada Batının yakaladığı teknolojik üstünlüğün gerçek kaynağı, yeni nesle tam olarak anlatılmıyor… Bazı çevrelerin bilinçli telkinlerine kanan bir kısım öğretmen ve gazetecilerimiz ve bazı sözde uzmanlar, topluma yalanlarla süslenmiş yanlış ve eksik bilgiler aktarıyorlar.
Gençlerimiz de, bugünkü geri kalmışlığımızın nedeninin toplumumuzun üzerindeki tembellik ve uyuşukluk olduğunu çok geç anlıyorlar.
İşte buna dikkat çekmek istedim.